11 Şubat 2011 Cuma

Aklıma Takılıveren Huntington…

Aklıma Takılıveren Huntington…

Gürcan Banger

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da olup bitenlere baktığımda ister istemez aklıma Huntington’ın Medeniyetler Çatışması tezi geliyor. Doğu veya Batı ülkeleri ile bir sıkıntısı / konusu olan herkesin ağzında sakız adeta bu tez… Bu kavramın temel kaynağı Samuel P. Huntington’ın 1996’da yazdığı “Medeniyetler Çatışması” isimli önemli kitabı. Türkiye’de 2002 başında Türk Demokrasi Vakfı Yayınları arasında çıktı. İlgi gören kitap, kısa sürede farklı yayınevlerinden yeni baskılar yaptı.

Bu kitaptan önce Huntington’ın “Foreign Affairs” isimli yayının Yaz 1993 sayısında “Medeniyetler Çatışması mı?” bir makalesi yayınlanmıştı. Bu makaleyi ve buna bağlı tartışmaları içeren bir kitap, 1995’te Vadi Yayınları arasında “Medeniyetler Çatışması” ismiyle yayınlanmıştı. Bildiğim kadarı ile bu kitap da birkaç baskı yaptı. Huntington’ı okuduğunu söyleyenlerin çoğunluğunun okuduğu bu makale ve ek tartışmalarıdır.

“Medeniyetler Çatışması” ifadesini diline dolayanların önemli bir bölümünün her iki kitaptan haberlerinin bile olmadığından neredeyse eminim. Okuma özürlü toplumlarda durumun böyle olmasını olağan karşılamak gerek. Türkiye’de her kitabın ancak birkaç bin tane bastığını düşünürseniz, Huntington’ın Türkçede basılmış toplam kitap nüshasının onbini geçmeyeceği ortadadır. Buna kütüphane kullanma (daha doğrusu kullanmama) alışkanlıkları da eklenince durumun vahameti ortaya çıkar.

Sosyalist Blok’un henüz ayakta olduğu yıllarda adının anılması anlamında en popüler düşünürlerden birisi Karl Marx idi. Sol düşüncenin temel yapı taşlarından birisi olan iktisatçı düşünür Marx da çok anılır, anlatılır ama o denli az okunurdu. 1960-1980 arası dönemde Marx’ın en ünlü eseri Kapital’in düzgün bir çevirisini edinmek bile zor iken her ortamda Kapital üzerine uzun nutuklar atmak adettendi ve solculuğun raconundan sayılırdı. Huntington konusu da “Marx hakkındaki çokbilmişliğe” benzer bir süreci yaşadı, yaşıyor, muhtemelen (tez tartışılır bulunmaya devam ederse) uzunca bir süre de yaşayacak.

Model
Dünyayı, çevremizde olup bitenleri anlamaya çalışırken modeller kullanırız. Bir plan veya bir maket, gerçek bir yapının modelidir. Dikiş diken insanlar ürettikleri giysiyi kesip biçerken kâğıttan modeller kullanırlar. “Bir malın fiyatı düşünce o mala olan talep artar” dediğimizde bir iktisadi model kullanmış oluruz. Bir plan ve bir maket bir konutun modelidir.

Dünyayı anlamak, yaşamımızla ilgili öngörülerde bulunmak amacıyla değişik türde modeller kullanırız. Örneğin Sanayi Toplumu’nu açıklamak üzere sıklıkla kullanılan modellerden birisi (-ki Marx’a aittir) sermaye sınıfı ile işçi sınıfının çatışması üzerine kurulmuştur.

Medeniyetler çatışması
Medeniyetler çatışması yaklaşımı da yaşadığımız çağı, bu çağa egemen olan temel dinamikleri ortaya çıkarabilmek için kullanılan bir açıklama modelidir. Son 10-15 yıldaki popülerliğini bu konuda makale ve kitapları olan Samuel P. Huntington isimli düşünüre borçludur. Profesör Huntington, uluslararası ve bölgesel stratejik çalışmalar, dış politika ve ulusal güvenlik konularında uzman bir öğretim üyesi ve yazardır.

Medeniyetler çatışmasının tezinin arkasındaki temel fikir, Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile sona eren soğuk savaş sonrasında Dünya’daki muhtemel gelişmelere açıklama getirebilmektir. Bu dönemin anlaşılıp açıklanmasına ve muhtemel gelişmelerin öngörülmesine ilişkin tek tez Huntington’ın yaklaşımı olmamakla birlikte son 10-15 yılda konu hayli yoğun ilgi görmüştür.

Temel tez ve dayanaklar
Huntington’ın 1993 yılında yayınladığı “Medeniyetler Çatışması mı?” bir makaleye ve 1996 yılında yayınladığı “Medeniyetler Çatışması” isimli bir kitaba dayanan tez, bugün Dünya düzenini belirleyen baskın eğilimin uluslararası ve kültürler arası (dolayısıyla inançlar arası) ortamda kendini göstermekte olan “uygarlıklar çatışması ve çarpışması” olduğudur. Huntington, bu çatışmanın Dünya’nın (önümüzdeki) yeni tarihini belirleyeceğini ifade etmektedir.

Huntington bu tezini başka göstergelerle doğrulamaya çalışır. Örneğin uygarlıklar arası farklılığın yüzyılların eseri olduğunu ve adeta genetik olarak kodlanmış sayılabilecek kadar derin olduğunu ifade eder. Dünya’daki küresel değişmelerin insanlardaki kendi uygarlıklarının bilincini artırdığından söz eder. Yine global değişimlere bağlı olarak yerel ve ulusal kimliğin zayıfladığını, bu arada din alanında sekülerleşmeden de uzaklaşıldığını öne sürer; adeta dinin yeniden doğuşuna işaret eder. Batılı ülkelerde Amerikan tarzı yaşamın yaygınlaştığını, Batılı olmayan ülkelerde ise elitlerin yerelleşmeye yatkınlık gösterdiğini anlatır. Kültür ve inanç özelliklerinin değişmesinin ekonomik ve politik değişimlere göre daha zor olduğunu belirtir. Örneğin “Bir kişi, birisi etnik diğeri yurttaşlık olmak üzere iki ulusal kimliğe sahip olabilir ama yarı Hıristiyan, yarı Müslüman olamaz” der. Son olarak ekonomik bölgeciliğin arttığını ve bunun da giderek uygarlık bilincini artırdığını ifade eder. Sonuç olarak biri mikro, diğeri makro olmak üzere uygarlıklar arası çatışmanın iki farklı boyutuna ulaşır.

Huntington’ın yaklaşımı yukarıda sözünü ettiğim gibi bir küresel açıklama modelidir. Yukarıda andığım makale ve kitabını okuduktan sonra ona katılabilir veya katılmayabilirsiniz ama ondan öğreneceğimiz dersler olduğu kesin…

Günümüzde yerkürenin değişik noktalarındaki çatışmaların güçlü devletlerin o bölgelerdeki çıkarları ile ilişkisi olduğuna hiç kuşku yok. Bunlar arasında Amerikancı çıkarların ve bunların elde edilmesine yönelik manipülasyonların çok önemli katkıları var. Fakat değişik noktalardaki bölgesel çatışmalar ile dinler arası diyalog girişimleri (daha doğrusu bu girişimlerin arka planı) dikkate alındığında; Huntington’ın tezini ciddiyetle incelememizi öğütleyen örneklerin mevcut olduğunu inkâr edemeyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder