28 Şubat 2011 Pazartesi

Eskişehir’de Kent Merkezini Yorumlamak

Eskişehir’de Kent Merkezini Yorumlamak

Gürcan Banger

Bugün Eskişehir, hâlâ Köprübaşı adını verdiğimiz tek kent merkezi ile yaşıyor. TOKİ konut bölgeleri gibi denemeler henüz bir otel-kent görüntüsü vermenin ötesine geçemedi. Çok-boyutlu, çok-amaçlı ve çok-fonksiyonlu alt-kent fikri, Eskişehir’in gündemine henüz yeterince giremedi. Her sabah ve her akşam, insanlar kitleler halinde kentin bir bölgesinden başka bölgelerine taşınmak zorunda kalıyorlar. Hafif raylı ulaşım projesini Köprübaşı merkezli bir sıkışıklığa mahkûm eden fikrin altında da hala tek kent merkezi anlayışı yatıyor.

Eskişehir’in kentsel dönüşüm açısından bir kalkış noktasında olduğu kanaatindeyim. Sonuçta ya düzgün bir kalkış olacak ya da kent bir kez daha akılcı bir dönüşüm için ayağa kalkamayacak biçimde olduğu yere oturacak. Akılcı bir kentsel dönüşüm için öncelikle tek kent merkezi fikrinden uzaklaşmamız bir zorunluluk gibi…

Aralarında ulaşımın kolaylaştırıldığı çok fonksiyonlu alt-kent fikrinin, merkezdeki kent rantını düşürmesi yanında konut sorunlarının çözümünü kolaylaştıracağı ve ticarete mekânsal derinlik kazandıracağı görüşündeyim. Bu nedenle kentsel projelerimizi asla kent merkezindeki rantı daha fazla artırıcı yönde biçimlendirmememiz gerekir. Bir örnek vermek gerekirse; örneğin Atatürk Stadyumu kent merkezinden kaldırılıp bir başka yöreye taşınacaksa, bu alanın değerlendirilmesi kent rantını merkezdeki sıkışıklığı artırmayacak biçimde olmalıdır. Özetle; şu anki kent merkezindeki yoğunluğu dışa doğru boşaltmalıyız.

Kentsel gelişim
Dünya ile ülkemizdeki kentleri birlikte incelediğimizde; bazı kıyaslamalar yapma imkânı doğuyor. Eskişehir’in kentsel gelişme çizgisinde yerinin doğru tespit edilmesi ve geleceğinin doğru belirlenmesi açısından önemli…

Pek çok kentte gördüğümüz bir durum var. Kentsel gelişme yönelimi açısından iki tür olgudan söz edebiliriz: Merkez kent ve uydu kent. Çok-ilişkili ve çok-boyutlu kent olmak, Eskişehir için yakın bir hayal olarak kurulamaz. Uydu kent olmasını asla istemeyiz. Ama kendi bölgesinde bir merkez olabilmesi son derece olağandır.

Merkez kentlerin gelişiminde iki ana unsur var. Birincisi, merkez kentlerin gelişiminde ivmeli olarak artan dış ilişkiler önemli bir yer tutuyor. Türkiye’de hızlı gelişme eğilimi gösteren tüm illerde dış ticaret gelirlerinin ciddi faktör olduğunu gözlemliyoruz. Bu bağlamda Eskişehir’in doğru gelişme yönelimini yakalayabilmesi için dış ticaretini artırması aklımıza gelebilecek seçeneklerin ilkidir. Demek ki, dış ticarette mal ve hizmet olarak satabileceğimiz ürün karmalarının bulunması, var olanların geliştirilmesi özel bir önem arz ediyor. Yeni fırsat alanlarının bulunup geliştirilmesi için çevremizde gördüğümüzden daha fazlasına kafa yormamız gerekiyor.

Kırsal alanlarındaki tüm olumsuzluklara rağmen Eskişehir’in bir büyüme çizgisi yakaladığı ortada… Bir büyüme yönelimine giren kentlerin başına gelen sosyal göç olgusu ise merkez kentlerin ikinci özelliği olarak ortaya çıkıyor. Gerekli önlemler alındığı takdirde kentin kalabalıklaşmasının ciddi sakıncaları olmayabilir. Ama gerekli gelişme planları uygulanmadığı durumlarda yeni iş sorunlarıyla birlikte konut sorunlarının da oluşması beklenen bir durum…

Mevcut durumda Eskişehir, kendi taşrasından veya başka illerden aldığı sosyal göçü emebilecek yeterli mekanizmalara sahip değil. Hızlı bir biçimde yeni iş alanlarının yaratılabildiğini söyleyemeyiz. Sanayinin tüketemediği fazla işgücü, hizmetler sektörüne akıyor ve bu sektörde ciddi anlamda şişkinlik yaratıyor.

Hizmetler sektörünün aşırı şişmesi, kişi başına düşen gelirin yetersizliği ile birlikte sokak-mafya ilişkilerini besleme riskini taşıyor. Şu an Eskişehir’deki görece huzuru fazla abartmamak gerekir; özellikle genç işgücünü uzun vadede istihdam edememenin yeni ciddi sorunlar yaratabileceğini hatırlamak gerekir. Giderek büyüyen istihdam sorununu çözmek için bilinen yaklaşımlar yanında yeni yaratıcı çözümler için çaba sarf etmeliyiz.

İstihdam sorununun tek başına bir sorun olarak algılanması da bir başka yanlış olur. Kentin mekânsal gelişimi ile istihdam sorununa yönelik geliştirdiğimiz çözümlerin uyumlu olması bir zorunluluk. Bu ve benzeri konularda kentin gelişiminde etkileri olabilecek kurum ve kuruluşların birlikte çözümler üretmelerinde yararlar var.

Metropoliten sorunlarımıza çözüm bulmakta geciktiğimizde bunun seçilmiş ve bürokrat sorumlularını çevremizde bulamayabiliriz ama yaşanamaz bir merkez olarak bu kent burada var olmaya devam eder.

Kentin vitrini, yoksulluk ve sosyal adalet
Eskişehir’deki Köprübaşı gibi semtler ilgili kentin vitrinidir. Kent, orada, o vitrinde pazarlanır. Özellikle İstanbul, Ankara gibi metropollerden gelen ‘entel-dantel’ heyetlere kentin bu vitrini gösterilir ve kent adına prestij kazanılır. Kentin dış semtleri ne haldedir bilinmez. Kenti çepeçevre saran görece daha yoksul dış mahalle ve sokakların hizmet alıp almadığı konusunda yerel basında yer alan az sayıdaki şikâyetin dışında da haberimiz olmaz. Oralarda yaşayan yoksul insanlar ancak seçim zamanlarında hatırlanırlar; ancak başlarına bir felaket geldiğinde medyada yer alırlar.

Muhtemelen kent planlaması, kentte yaşayan insanların yoksulluğunun giderilmesinde birinci elden etkili bir araç olamaz. Ama bir kentteki imkânlar, o kentin sunduğu hak ve olanaklar o kentte yaşayan tüm bireylere benzer ölçülerde ulaşabilmelidir. Hizmetlerin ulaşmasındaki sıkıntılar, o kentin yoksulluğunun bir başka ifadesidir. Bir kentin performansını değerlendirirken sadece kentin vitrinine takılıp kalmak, o kenti vitrinden ibaret yapmaya çalışanların tuzağına düşmek demektir.

Örneğin bir kentin merkezinde çok görkemli bir görsel gösteri binası yapmanız, bu binanın tüm gösterilerde tüm koltuklarının satılması, kent ölçeğinde başarıyı yakaladığınız anlamına gelmez. Bu olanaktan yararlananların sosyo-ekonomik katmanlar arasında nasıl dağıldığı da en az işin kendisi kadar önemlidir. Kent olanaklarının bölüşümünün adil olması gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder