15 Şubat 2011 Salı

Unuttuğumuz Deprem ve Eskişehir

Unuttuğumuz Deprem ve Eskişehir

Gürcan Banger

Dünya’nın tehlike riski taşıyan deprem kuşağı üzerinde yer aldığımızı bilmeyen kalmadı gibi… Bu gerçekleri kayıplar ve acılar pahasına olsa da öğreniyoruz. Pek çok konuda olduğu gibi, bir doğal, ekonomik ya da sosyal afet kapımızı çaldığında harekete geçmeyi deniyoruz. Depremin zararlarına karşı yapılan çalışmalarda ancak büyük felaketlerden sonra başlıyor. Yapılarında zorunlu önlemleri almamış, gerekli güvenliği sağlayamamış bir toplum olarak toplu yaşanılan okul, hastane, otel gibi kapalı yerlerde tatbikatlar yapılıyor. Ama sonunda, çoğu zaman olduğu gibi konuyu manevi makama havale edip geçmişi unutuyoruz.

Deprem ve zararları, bunlara karşı alınacak önlemler konusunda insanların bilgilendirilmesi önemlidir. Ama yapı kalitesinden başlayarak can güvenliği ve arama/kurtarma etkinliklerine kadar depremle mücadelenin bir yaşam biçimi haline getirilmesi zorunludur. Hele ki, Türkiye gibi deprem kuşağı üzerinde yaşayan bir toplum için...

Deprem gerçeği
Depremle ilgili konuların yapıcı bir anlayışla konuşulması, bir vadede depremin içimizde bir korku olmaktan çıkıp bir gerçeklik halini almasını sağlamalı. Depreme karşı mücadeleyi öğrenme süreçlerini kolaylaştırmamız gerekiyor. Genelde doğal afetlere karşı mücadele yöntemlerinin eğitim yaşamımızın bir parçası haline dönüştürülmesi zorunlu.

Hatta daha ileri boyutta değerlendirmek gerekirse; depremler nedeniyle ülkemizde kazanılan tecrübe ve bilgi birikimi olarak farklı temalarda diğer ülkelerle paylaşılmasını kanaatindeyim. Ülke nüfusumuzun yüzde 75’inin kentlerimizde toplandığı ve bu alanlarda büyük risk havuzlarının oluştuğu göz önüne alınınca afet yönetimi konusunda da yaşadığımız örneklerle zarar azaltma işlevi görecektir.

Depremlerin etkisini üzerimizde yoğunca hissetmeden önce de ülkemizdeki bazı akademik çevreler deprem konusunda yaptıkları önemli çalışmalarla uluslararası literatürde yerlerini almışlardı. Ancak, son yıllarda yaşanan depremler ve depremler sonucunda yaşanan maddi ve manevi kayıpların boyutu neredeyse bir magazin havasında kamuoyunun ilgisini çekmeye başlamış, bu da medyada bir başka anarşi türü oluşturmuştur.

Yurttaşlar olarak doğru bilgiler edinmek istiyoruz. Doğru ve düzgün yapılaşmaya uygun kent planlaması ve uygulaması görmeyi arzuluyoruz. Uygun kent planları ve inşaat kalitesiyle depremlerin yarattığı tehlikelerin ve korkuların azalacağının bilincindeyiz.


Eskişehir ve deprem
Yapıların deprem yer kabuğuna bağlı gibi doğal afetler karşısında ayakta kalabilmesi açısından yerleşim yerinin zemin özellikleri önemlidir. Özellikle yapı temelinin de yer aldığı ilk 10 metre gibi bir kalınlığın özelliklerinin ayrı bir önemi vardır. Eskişehir’de yerleşim zemininin büyük bir bölümü ilk 10 metreye kadar kum, silt ve kil karışımlarından oluşur. Birkaç mahallede ise zeminin killi kum ve çakıldan oluştuğu gözlenmiştir. Bu tür bir zemin oluşumu, bu zemin üzerinde yapılaşma ve dolayısıyla deprem açısından riskler taşımaktadır. Özellikle Eskişehir Ovası açısından bakıldığında Eskişehir’de genelde sağlam sayılabilecek tabakalar ancak 20-50 metre arasında derinlikte bulunabilmektedir.

Yer altı suyu
Yapılaşmayı etkileyen zemin özellikleri ve deprem riski açısından dikkate alınması gereken faktörlerden birisi de Eskişehir’deki yer altı suyudur. Daha doğrusu yer altı suyu seviyesinin yüksek olması, bir başka deyişle yüzeye olmasıdır.

Sıklıkla duyduğumuz “zemin sıvılaşması riski” kavramının altındaki oluşturucu faktör Eskişehir yer altı suyunun bu özelliğidir. Bu konuda edindiğim bilgilere göre (Eskişehir’de olduğu gibi) yüzeye yakın bölgelerde düzgün kalın kum tabakalarının suya doymuş olması durumunda zeminin taşıma gücü azalmaktadır. Böylece depremin yarattığı fiziksel etkiler zeminin üzerindeki yapıların yıkılmasına neden olabilmektedir.

Kentin yer aldığı zeminde yaklaşık 3-6 metre arasında yer altı suyu bulmak mümkün olmaktadır. Yine kentin merkezinde, özellikle Çarşı Camii bölgesinde sıcak su kaynaklarının bulunması zemin koşullarını taşıma açısından olumsuz etkilemektedir.

Eskişehir ve hasar nedenleri
Riskli zeminin depremde yapıların hasara uğramasında ciddi bir faktör olduğundan yukarıda söz ettim. Şimdi bir depremde çok sayıda ölüm ve yaralanmaya neden olan betonarme yapı hasarlarının nedenlerine değinmek istiyorum. 1999 yılında Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın batı bölümünde gerçekleşen depremlerin incelenmesi aşağıda sayacağım nedenlerin dikkate alınması gerektiği sonucunu vermiştir.

Hasarların ilk nedeni, çerçeve sistemlerde düşeyde zayıf kolonların, yatayda güçlü kirişlerin bulunması olarak tespit edilmiştir. Bir diğer neden, büyük yer değiştirmeler gösteren asmolen denilen dolgu döşemelerin yarattığı kolon – kiriş sorunlarıdır. Yine kolon ve kirişlere ilişkin donatı sorunları bir başka neden olarak belirlenmiştir. Kalitesiz beton veya kalitesiz çelik kullanımı olarak özetlenebilecek kötü malzeme kullanımı nedenlerden bir diğeridir. İlk katların dayanıksız üretilmesi yapıların hasar görmesinden sorunlardan bir diğeri olarak gözlenmiştir. Özetle; uzun kolon kullanımından kaynaklanan hasar nedenleri saptanmıştır. Son olarak düğüm noktalarındaki yetersizlik ve eksikliklerin hasar nedenleri arasında yer aldığı anlaşılmıştır. Eskişehir’de 1999’daki dizi depremlerden etkilenen toplam 111 ağır hasarlı, 116 orta hasarlı, 431 hafif hasarlı binanın incelenmesinde benzer nedenler gözlenmiştir.

Eskişehir’in deprem tarihi
Anadolu-Türk mimarisinin ilginç örneklerinden olan evleri görmek üzere Odunpazarı semtini her gezişimde dikkatimi çeken bir başka özellik olur. Eskişehir’de hemen hemen her yıl 4 büyüklüğü dolayında, limitte 1956’da olduğu gibi 6,4 büyüklüğüne ulaşabilen depremler olmasına rağmen Odunpazarı Evleri inatla ayakta durmaya devam etmektedir.

Elimdeki son yüzyılın sayısal değerlerine göre 1901, 1905, 1928, 1948, 1956, 1961 yıllarında 5 dolayımda veya daha büyük depremler olmuştur. Geleneksel Odunpazarı Evleri’nin bu depremlere karşı direnmesinin muhtemel nedenlerinden birisi bu semtteki zemin ile ilgili olabilir mi diye kendi kendime soruyorum.

Geleneksel mimari
Zemin özellikleri dışında aklıma gelen faktörlerden birisi, Odunpazarı ev yapma tekniğini de içine alan geleneksel Anadolu-Türk mimarisi yaklaşımıdır. Acaba Odunpazarı Evleri’nin depremler karşısında direngenliğinin mimari geleneği ile ilişkisi olabilir mi? Doğrusu bu konuda yeterli çalışma yapıldığını söylemek mümkün değil.

Gerek 1766 İstanbul Depremi, gerekse 1688 İzmir Depremi sonrasındaki yazılı belgeler incelendiğinde geleneksel tekniklere dayalı yapılaşmanın etkili olduğu anlaşılıyor. Daha sonraki depremlere ilişkin kayıtlı sonuçlara bakıldığında; ahşap iskelete dayalı geleneksel mimarinin depreme karşı dayanmakta başarılı olduğu görülüyor.

Eski ve yeni yaklaşımlar
Bugün betonarme ve benzeri yaklaşımlar kullanıldığından ahşaba dayalı geleneksel mimarinin bazı özellikleri unutulmuş görünüyor. Anadolu-Türk mimarisi konusunda ciddi çalışmalar yapan uzmanlar bu tarzdan alınabilecek önemli dersler olduğunu ifade etmektedirler.

Kuşkusuz; geleneksel mimarinin üstün özelliklerinden söz etmek bugün kullanılan çağdaş yaklaşımlardan vazgeçilmesi anlamına gelmez. Belki eski tarz ile yeni tarz arasında kaynaştırmalar yapılarak yeni yaklaşımlar üretilebilir.

Odunpazarı dersleri
Odunpazarı’nı da kapsayan geleneksel mimari tarzı ile ilgili bazı sonuçları dikkat çekicidir. Birincisi; geleneksel yapılar, çağdaş yapılara oranla depreme daha dayanıklıdırlar. İkincisi; bu dayanıklılığın nedeni, geleneksel yapıların deprem kuvvetleri karşısında teknik deyimle çalışabilir olmasıdır. Üçüncüsü; uygun tekniklerle geleneksel ahşap mimarisi, depreme dayanıklı çok katlı yapılar üretmekte de kullanılabilir. Dördüncüsü; geleneksel yapı kültüründen edinebileceğimiz çok sayıda ders vardır ve bu konuda yeni çalışmalara vesile olmamız gerekir.

Odunpazarı Evleri’ne yalnız kültürel zenginlik olarak bakmak en ciddi yanılgıların başında gelir. Odunpazarı Evleri, deprem de dâhil olmak üzere bir tümleşik yaşam biçimidir. Bölge insanımızın yüzyıllara dayanan geleneksel birikiminden öğreneceğimiz çok fazla deneyim vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder