11 Mart 2011 Cuma

Eğitime Bir Kısa Bakış

Eğitime Bir Kısa Bakış

Gürcan Banger

Ekranlarda tanınan ekonomi televolecisi bir profesör arkadaşım, ABD’de geçen bir anısını anlatmıştı. Bildiğiniz gibi ABD’de devlet anlayışı federal ve yerel olmak üzere ikiye ayrılıyor.

Arkadaşımın ziyaretçi profesör olarak bulunduğu kasabaya federal devlet bir okul yapmak istiyor. Ancak arkadaşımın misafir kaldığı ailenin babası bu okulu istemiyor. Arkadaşım hayretle soruyor: “Bizim memlekette olsa herkes böyle bir okulu ister. Siz neden karşı çıkıyorsunuz?” Evin babasının cevabı ilginçtir: “Onlar önce okulu yaparlar, sonra da ne okutulacağına bizim yerimize karar verirler.” Kıssadan hisse…

Sistem neye hizmet ediyor?
Hiç kimse bugünkü eğitim - öğretim sisteminin bir amaca hizmet etmediğini söyleyemez. Bence, bu sistemin çok açık bir amacı var; o da bir sonraki sınava hazırlanmak… Çocuklar, genç insanlar sadece bir sonraki sınavda başarılı olabilmek için yıllarca okula gitmek zorunda kalıyorlar. Çocuk sorsa “Neden okula gitmek zorundayım?” diye; sanırım, “Sınavdan sonra tekrar bir başka sınava gireceksiniz” demekten başka bir cevabımız olmayacak.

Bugünkü eğitim sistemi; saygıyı, sevgiyi, hoşgörüyü ve empatiyi öğretmediği gibi düzgün okuma ve yazmayı da öğretmekte zorlanıyor. 8 yıllık ilköğretimin ardından 4 yıl da lisede eğitim gören pek çok genç insan; giysisini ütülemek, yemek için salata yapmak, kamuya dilekçe yazmak ya da zamanını doğru yönetmek gibi sıradan veya yaşamsal etkinlikler de bile son derece eksikli ve zayıf…

Yöntem
Bugünkü eğitim sisteminin temel yöntemi, koşullandırma. Yaratıcı ve düşünmeye dayalı bir eğitim yerine koşullanarak tepki verme üzerine kurulu bir yaklaşım uygulanıyor. Bilişim ve iletişimdeki tüm gelişmelere, teknolojinin yeni olanaklarına karşın hâlâ grileri fark etmeyen bir siyah-beyaz mantığı öğretiliyor.

Koşullandırma üzerine kurulu eğitim sistemi, toplumun çağdaşlık özellikleri göstermeyen pek çok kesiminin sosyal ve ruhsal durumuna da kolayca uyuyor. Tarihin geriye döndüğü nadir örneklerden birisi olmaya devam ediyor toplumumuz. Radikal sapkın öğretilerin toplumda kolayca yer edinmesinde de koşullandırmalı eğitim tekniklerinin ciddi bir yeri var.

Yukarıda sözünü ettiğimiz sınavcı yaklaşımımızın pekiştiği bir diğer unsur da ezbercilik. Öğretimin ana dayanaklarından birisi sormadan bellemek… Eğitim sürecinden öğrencilerin kendi çabalarıyla öğrenmeleri yaklaşımı yerine öncelikle öğretme (yani belletme, ezberletme) yaklaşımları tercih ediliyor. Bu sonuçta, giderek düşen öğretmen kalitesinin, birincil düzeyde etkileri var. “Düşük öğretmen kalitesi var” diye kestirip atmak mümkün değil. Kendini geliştirip yenilemekte sıkıntı çeken öğretmenlerin de ana sorunları var.

Yaklaşımlar
Daha önce belirttiğim gibi; eğitim - öğretim sisteminin planlama, yönetme ve denetleme süreçlerinin sadece devlet tarafından yerine getirilmesi, sorunun önemli nedenlerinden birisi. Ana babaların, öğretmenlerin, yöneticilerin ve öğrencilerin ulusal eğitim ve yüksek öğretim sorumluları ile birlikte katıldığı planlama ve yönetim model ve süreçlerini henüz geliştiremedik.

Daha iyi hapishaneler yaparak toplumdaki suç oranını azaltmak beklenemez. Çünkü suçun nedeni, kötü hapishaneler değildir. Benzer biçimde görünür sorunlarla uğraşarak toplumun ana sorunlarını çözmek mümkün değildir. Sıklıkla değişen eğitim - öğretim yaklaşımları, konuyu sadece görünür sorunlar açısından ele almaktadır. Böyle olunca da elde edilen sonuç, zaman kaybından ve giderek sorunların daha derinleşmesinden ibaret olmaktadır.

Her yıl lise ve üniversite sınavlarının sonuçları ile birlikte hangi illerin başarılı oldukları açıklanmaktadır. Sınav başarısı yüksek olan illerin genelde gelişmişlik düzeyi yüksek Batı illeri olduğu görülmektedir. İşin ilginci, başarısız olan illerin durumunu ise ne kimse sorgulamakta, ne de sorumluluğunu üzerine almaktadır.

Altyapı denen şey…
Sosyal bir konudan söz ederken “altyapı” sorunlarından söz edilmesi adettendir. Her şey, sonunda altyapıya dayandırılır. Ulusal eğitim - öğretim sistemimizin ana sorunlarından birisi, gerçek anlamıyla bir altyapı sorunu, okulların fiziki altyapısı sorunudur. Niteliksiz projelerden başlayın; kötü yapı malzemesi ile devam edin; okul yapılarımızın genelde inşaat kalitesi açısından elle tutulur bir yanı yoktur. İhale ve denetim mekanizmalarının tüm olumsuz işleyişlerini bu binalarda görmek mümkündür.

Kalitesizliğin Batıdan Doğuya, kentten kıra doğru hızla düşmüş olması bir başka gerçektir. Havada duran kolonlardan, sağlıklı su veya ısıtma tesisatı olmayan yapılara çok değişik örnekleri kolayca bulmak mümkündür. Zaman zaman insanın, bozuk inşaat malzemesi ve kalitesiz yapıların nedeni, bozulan insan malzemesi olabilir mi, diye sorası geliyor.

Okulu sevmek
Geçtiğimiz yıllarda “tip projeye” uygun olarak kamu ihalesi ile yapılan bir resmi okulun açılışına gitmiştim. İlk aklıma gelen, okula şöyle uzaktan bir bakmak oldu. “Acaba” dedim; “sıradan mimari tasarımı, monotonluğu ve hapishaneyi andırır görünümü ile ben, bu okulda öğrenci olmak ister miydim?” Muhtemelen okulun ilk gününden sonra eve döndüğümde aileme böyle bir sevimsiz yapı için “Okulumu seviyorum” diyemezdim.

Okullarımızı çocuklar ve genç insanlar için yaptığımızı unutuyoruz, sanırım. Yaşanan mekânların insanın gelişiminde, ruhsal büyümesinde ne tür etkileri olduğunu dikkate almıyoruz. Bir insan olarak zihinsel, duygusal gelişiminde mekânsal etkiyi göz önüne almayan eğitim / öğretim sistemi, genç beyinlerimizi bir sürü ezber bilgiyle doldursa “kaç sayar”?

İstihdam
Eğitimin öyle sorunları var ki, bazen nedenlerle sonuçların iç içe geçtiği oluyor. Bu tür karmaşık görünümlerden bir tanesi de eğitimli genç insanların okul sonrasında işsiz kalmaları. Ülkede yeterli miktarda istihdam olanağı yaratılamadığı ve genç insanlar girişimci olarak yetiştirilmediği için işsizlik de kötü eğitim sisteminin sonuçlarından birisi oluyor.

Tabii ki, iş bu kadarla kalmıyor. İnsanlar iş bulamadıkça daha yüksek şans yaratabilmek için okumaya devam etmek istiyorlar. Yüksek lisans ve doktora öğrencisi hızla artarken sistemin zafiyet ve eksiklikleri nedeniyle bilimsel kalitede hızlı düşüşler yaşanmaya devam ediyor.

Pek çok teknik dal mezunu kişinin, nitelik istemeyen işlerde çalıştığını gözlemliyoruz. Lise mezunu kişilerin yapabileceği işlere lisans sonrası eğitim almış kişilerin başvurduğunu görüyoruz. Özetle; öyle anlaşılıyor ki, istihdam sorunları ile eğitim - öğretim sorunlarımız çok yakından ilintili.

Aileler
Bir eğitim sisteminin bileşenlerinden birisi aileler. Toplumdaki değişimin etkisiyle ailelerin eğitimden beklentileri de değişiyor. Eskiden okuyup adam olmasını istedikleri çocukları için aileler, şimdi sadece diploma istiyorlar. Bir eğitim alınıp alınmamasının fazlaca bir önemi kalmadı aileler açısından. Önemli olan, bir sonraki sınavı kazanmak… Çocuk, eğitimine devam etmeyecekse diplomanın bir iş kapısını aralayacak araç olabilmesi…

Ayrıcalıklı ve nitelikli işler dışında, alınan eğitimin kalitesinin giderek önemsizleşmesinin ayırt edici olmaması nedeniyle aileleri de fazla suçlamamak gerekir. Böyle bir sistemin yetiştirdiği ana babaların da farklı olması beklenemez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder