23 Ekim 2010 Cumartesi

Ahlaklı Siyaset

Ahlaklı Siyaset

Gürcan Banger

Her sosyal kültür kendi siyasetçisini üretiyor. Bu siyasetçi ise sistemi tekrar besleyerek kendi anlayışına uygun bir kültürün yaygınlaşmasını sağlıyor. Sağlam yapılandırılmış bir sosyal ve kurumsal yapı siyasetçinin de ahlaklı, dürüst veya denetlenebilir olmasını sağlıyor. Bu gerçekleşmediği durumlarda ise siyasetçi (dolayısıyla siyaset kurumu) sosyal ve ekonomik yozlaşmanın katalizörü ve hızlandırıcısı olarak görev yapıyor.

Yukarıda çizdiğim çerçeve açısından bakıldığında; Türkiye’de siyasetçi olmak gerçekten zor… Eğer ekonominin şıkır şıkır işlediği, hukukun üstünlüğünün tüm toplum tarafından kabul gördüğü, halkın ülkenin gerçekleri konusunda tam bilgi sahibi olduğu ve yurttaşların demokratik işleyişi gerçekten katıldığı bir ülke olabilseydik -ve tabii ki daha başka bir sürü şey daha olsaydı- muhtemelen Türkiye’de siyasetçi olmak daha kolay olurdu.

“Neden zor olsun? Türkiye’de siyasetçi olmak için hiçbir yetkinlik gerekmiyor ki?” diye sorabilirsiniz. Muhtemelen sormakta da haklı olursunuz. Ama ‘siyasetin kolaylığı’ kavramını ilk bakışta anlaşılana oranla biraz farklı kullandığımı aşağıdaki satırları okuyunca fark edeceksiniz.

Bir örnekle başlayayım. Toplam 22 sandalye bulunan Finlandiya kabinesinde 12 kadın bakan var olduğu bir dönem olabiliyor. Bir başka deyişle; kabinenin yüzde 60’ı kadınlardan oluşuyor. Bizim gibi ülkelerde ise kadın sorunlarından sorumlu bakanlık hariç kadınlara sıra bile gelmiyor. Son seçimler ve Meclis’in yapısı buna en belirgin örnektir.

Dış politika ve Avrupa’da siyaset konusunda uzman arkadaşlarıma şunu sormuştum: “Avrupa’da, örneğin Finlandiya’da bu kadar çok kadın bakan var?” Konu hakkında görüş belirtenlerin neredeyse tamamı, yönetim sisteminin sağlamlığından ve hukuk ile demokrasinin etkin işleyişinden söz etmişti. Etkin bir yönetim yapısında, bizde olduğu gibi devletten rant ve kişisel çıkar elde etme imkânı kalmadığından, ‘siyasetin rantçı özelliği’ ortadan kalkıyor. Rant beklentileri nedeniyle ‘devleti ele geçirme’ niyetlerinin var olmadığı bir sistemde ise siyasal yarış daha adil bir hizmet çalışmasına dönüşüyor. Kadın vekil ve bakan sayısının çok olduğu ülkelerin neredeyse tümünde demokrasinin çok etkin biçimde işlediğini görüyoruz.

Aklıma bir başka soru geliyor. Son dönemlerde şehrimizden milletvekili seçilen isimlerden kaç tanesini hatırlıyorsunuz? Belki bu dönem vekillerinin bir kaçını ismen sayabilirsiniz. Ama geriye doğru gittikçe hatırlamakta zorlanacaksınız. Siyasi isimlerin hızla silikleşmesinin nedeni konusunda bir fikriniz var mı?

Türkiye’de politikalar merkezde üretiliyor ve oradan yönetiliyor. Bu nedenle vekillerin pek çoğunun, Meclis’te evet-hayır anlamında el kaldırıp indirmekten fazla anlamı kalmıyor. Hizmet konusunda genel başkan ve çevresindeki ‘demir çekirdek’ dışında kimse ön plana çıkmıyor ve bu nedenle hatırlanmıyor. Hele muhalefet partilerinden birisine mensup bir vekil iseniz, etkili olabileceğiniz bir hizmet alanı asla bulunmuyor. Tabii ki; bir vekilin başarısında, diğer deyişle başarısızlığında çoğu alanda eksik olan yetkinliklerinin etkisi de var.

İktidar partisinden bir vekil olduğunuzda; siyaset yapmanın gene kolay olduğunu söyleyemeyiz. O durumda da sizi çok zorlayacak sorular mevcut. Böyle bir durumda; mesela yüzde 4 olarak tespit ettiğiniz enflasyon oranının neden yüzde 8 küsur, yani tahmin edilenin iki mislinden fazla çıktığını vatandaşlara anlatmak zorundasınız. Eğer biraz ekonomi bilginiz varsa; artık enflasyona düşüş etkisi yapmayan yüksek faiz – düşük kur politikasında hükümet olarak neden ısrar edildiğini açıklayabilmelisiniz.

Dünyada tek bir örneği bile yokken, bu denli yüksek cari açık ile nasıl olup da ekonomik büyümenin risksiz ve kırılmasız yürüyebileceğini izah edebilmelisiniz. Dış para girişi ile büyümeye çalışan ülkenin bu kaynağı nasıl sağlayabileceğini anlatmak zorundasınız.

Özelleştirme kapsamında satılan kamu kaynaklarının sonuna gelindiğini, bunlar da bittiğinde nelerin satılabileceğini, özelleştirmelere karşın ekonomide istenen büyük atılımın neden gerçekleşemediğini izah etmeniz gerekir. Bir vatandaş “ihracatın arttığını söylediğinizi ama buna karşılık ithalatın da daha büyük oranda arttığını ve ihracat içindeki ithal girdi oranının yükseldiğini” sorguladığında, buna mantıklı bir cevap vermek zorundasınız. Girişimcilik yöneliminin düşüklüğünün, istihdamda beklenen gelişmenin olmayışının, gelir adaletinin sağlanmaya çalışılması yerine yoksullara ayni ve nakdi yardım yapma ile idare edilme gayretinin nedenlerini de makul ve mantıklı biçimde ifade edebilmelisiniz.

Bir küçük not vereyim. En ‘iyi’ yalan, istatistikleri kullanarak söylenendir. Siyasetin yozlaşmış olduğu toplumlarda siyaset erbabı vatandaşları yanıltmak için sıklıkla saptırılmış sayısal değerleri ve istatistikleri kullanırlar.

Siyasetçi olarak vatandaşların açık veya kapalı olarak sorduğu sorulara cevap vermelisiniz. Geçim sıkıntısı, yoksulluk ve işsizlik gibi problemler de onun dile getirdiği veya seslendiremediği sorulardır. Eğer bunlara gerçek cevapları veremiyorsanız, ya yalan söyleyeceksiniz ya da başınızı öne eğeceksiniz. Sözün kısası; bu ülkede siyasetçi olmak zor, hem de çok zor… Milletin gözüne baka baka; ya doğruları aktarmak ya da yalan düpedüz yalan söylemek gerekiyor. Yalancının mumu ise nereye kadar yanar; bu ülkede buna cevap vermek çok daha zor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder