4 Ekim 2010 Pazartesi

Petshop Zulmü

Petshop Zulmü

Gürcan Banger

Bugün 4 Ekim. Önemli günler ve haftalar listesine baktığınızda; “Hayvanları Koruma Günü” olarak belirlendiğini göreceksiniz. Yaygın ve yerel basının sayfalarında hayvan hakları konusunda yapılmış bazı açıklamalar olacak. Bunların bazıları ülkenin ve kentin yöneticileri tarafından dile getirilecek.

Toplum olarak hayvanlara özen göstermişliğimiz var. Tarihte yaptığımız devasa binalarda güvercin evleri hâlâ var olmaya devam ediyor. Hatta sokak hayvanlarının korunması için vakıflar kurup vakfiyeler düzenlemişiz. Ama bugünkü duruma baktığımızda; sanki o âlicenap ruhtan büyük adımlarla uzaklaşıyoruz.

Hayvan hakları ya da hayvanları koruma dediğimizde; bunun çok daha büyük bir bakış açısının bir parçası olduğunu fark etmek zorundayız. Eğer dünyayı sadece insanların yaşama hakkı olan bir çevre şeklinde algılıyorsanız, sizin için ‘hayvan hakları’ diye bir sorun olduğundan söz etmek mümkün değil. Yaşama; insan hakları, hayvanları koruma veya çevre kirliliği gibi birbirinden kopuk mücadele süreçlerinden çok daha geniş bir yaklaşımla bakmak zorundayız. Asıl olan, yaşamın sürekliliğidir. Bu nedenle yaşam çevremizde tüm canlıları korumak ve canlı olmayan nesnelerin varlığını sürdürebilmek durumundayız. İnsan hakları konusunda duyarlı olduğumuz kadar hayvanları (onların yaşam haklarını), bitkisel yaşamın sürdürülebilirliğini de düşünmemiz gerekiyor. Akarsuları, gölleri, havayı ve iklimleri, velhasıl canlı ile cansızın birlikte var oluşunu korumak, kollamak ve kalıcı kılmak durumundayız. Özetle; çevreciliği ve korumacılığı doğal yaşam çevresinin korunması şeklinde bir bütünsellik içinde anlamamız gerekiyor.

Bu bütünselliğin ifadesi açısından bir başka noktaya değinmek istiyorum. ABD’de Yale Üniversitesi’nde şiddet, suç, ceza ve sokakta yaşayanlar konularında çalışmalar yapmış olan kültürel antropolog David Levinson, “farklı kültürlerde aile içi şiddetle hayvanlara eziyet etme arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. İlginç bir tespit olarak; hayvanlara kötü davranan kadınların, eşleri tarafından daha fazla şiddete maruz kaldığını ve öldürülme riski taşıdığımı ifade ediyor. Özetlersek; Elvinson’un tespitleri de şiddetin ve zulmün insana ve hayvana yönelik olarak ayrışmadığını bir bütünsellik taşıdığını anlatıyor. Bu da; şiddete ve zulme karşı mücadele ederken doğal yaşamı insan ve hayvan olarak ayırt etmemiz gerçeğini bir kez daha ortaya koyuyor. İnsana eziyet eden hayvana da zulmediyor; aynı şekilde hayvana şiddet uygulayan, kolaylıkla bunu insan üzerinde denemeye yönelebiliyor.

Bu ülkede hayvanlara eziyet eden, onları sakat bırakan ya da ölümlerine neden olan kişi sayısı hiç de az değil. Bu gerçeği, ne yazık ki ancak medyaya yansıdığında fark ediyoruz. Hayvanlarla seks yapma eğilimi ve isteği, bilinen boyutlarının çok daha ötesinde… Ancak kayıtlara veya medyaya yansıyanları biliyoruz. Yaşam çevresinin olağan bir unsuru olan bir sokak hayvanının yaşamı, belki de bir insanın yaşamına oranla çok daha fazla tehdit altında.

Geçtiğimiz cumartesi günlük yürüyüşümde; hayvanlara yaptığımız zulmün yukarıda anlattıklarımdan başka iç acıtan bir başka boyutuna bir kez daha tanık oldum: Petshop zulmü… Bildiğiniz gibi; ev ve süs hayvanlarının ve onlarla ilgili malzemenin satıldığı işyerleri için (yabancı kökenli bir kelime olan) ‘pet shop’ deniyor. Sadece birkaç tanesini ziyaret ettiğinizde göreceksiniz ki; pek çok pet shopda satılmayı bekleyen hayvanların yaşadığı eziyet ve maruz bırakıldıkları zulüm, sokakta yaşayan hayvanların durumundan çok daha kötü. Kediler ve köpekler daracık kafeslerde açlık ve susuzluk yanında ruhsal sağlıklarının bozulmasıyla karşı karşıya… Kuşlar onlarcası ile birlikte aynı daracık kafesi, yemliği ve suluğu paylaşmak durumunda… Yasa ve yönetmelikler hayvanların yaşam koşulları konusunda yaptırımlar getirmesine rağmen pek çok hayvan satış dükkânında koşullar kabul edilebilir gibi değil.

Hayvan haklarının korunması için 2004 yılında çıkarılmış bir yasa var: 5199 sayılı “Hayvanları Koruma Kanunu”. Ayrıca bu kanunun uygulanmasına yönelik olarak 2006 yılında bir uygulama yönetmeliği yayınlanmış. Yine 2000 yılında yayınlanan ve 2001’de yenilenen ev ve süs hayvanlarının satış, barınma ve eğitimlerini verecek işletmeler için bir yönetmelik çıkarılmış. Bu yasa ve yönetmeliklerde hayvanların yaşam koşulları (yetersiz de olsa) açık ve belirgin biçimde ifade edilmiş. Sorumlular ve denetleme usulleri tanımlanmış.

Bu kanun ve yönetmelikleri (hızlı da olsa) okuyup bilgilendikten sonra pet shoplarda mevcut olan kötü yaşam koşullarına nasıl izin verildiği konusunda şaşkınlığım birkaç kez daha arttı. Öyle anlaşılıyor ki; Bakanlıklarda ve ardından Meclis’te kanun ve yönetmelikler üretiliyor; ardından uygulamada kulak ardı ediliyor. Bu yasalara göre; valiliklere, Çevre ve Orman Müdürlüklerine, belediyelere, zabıta birimlerine, başta ticaret ve veterinerlik konulu kuruluşlar olmak üzere meslek odalarına ve hayvan hakları ile ilgili sivil toplum kuruluşlarına görevler ve sorumluluklar düşüyor. Hiç kuşkusuz; çok ağır şartlar halinde ev ve süs hayvanlarının satışına ve bakımına seyirci kalan biz vatandaşların da sorumluluğu var. “İnsanların derdi bitti mi ki; hayvanlardan sorumlu olalım” diyen bir mantığın, yarın insanların sorumluluğu konusunda da kolaycı bahaneler bulacağından hiç kuşkumuz olmamalı.

Bugün 4 Ekim. Hayvan Hakları Günü… Lütfen (hiç olmazsa) pet shoplardaki zulme karşı bu özel günde biraz girişimci, yaptırımcı, denetimci olalım. Yaşam çevresi; insan, hayvan ve bitki ayırt etmeden hepimize ait… Herhangi birisinin eksikliğinde yaşam da eksikli kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder