9 Ekim 2010 Cumartesi

Mimarlık, Kent, İletişim ve Demokrasi - 2

Mimarlık, Kent, İletişim ve Demokrasi - 2

Gürcan Banger

Kent Konseyleri… Her kentte en az bir tane var. Yönetmeliğinin ilk maddesinde şunlar yazıyor: “Bu Yönetmeliğin amacı; kent yaşamında, kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım, yönetişim ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışan kent konseylerinin çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.”

Neymiş? Bilinç geliştirecek, kentte hak ve hukuk koruyacak, saydamlık ve hesap verme olacak. Nasıl olacak? Onu da 6’ncı maddenin son fıkrasında anlatıyor: “Kent konseyinde oluşturulan görüşlerin değerlendirilmek üzere ilgili belediyeye gönderilmesini sağlamaktır.”

Pekala; Belediye “Ben bunları yapmam” derse ne olacak? Ne olabilir ki? Sonunda bu konsey bir ‘bilgilendirme’, olsa olsa bir danışma meclisi… Sen istediğin kadar kafa yor; belediye başkanı “Iıh” derse yaptığının tamamı boş… İşin özeti; bu konseyleri katılımcı demokrasinin mekanizmaları saymak mümkün değil. Zaten bu konseyler devlet eliyle (yasayla ve neredeyse atamayla) kurulmuş yapılar… Eğer demokratik olacaksa zaten bunu yapacak olan devlet değil.

Bir sivil toplum platformu mu konsey? Hayır, o da değil. Devletin meslek odalarını kendisinin bir uzantısı olarak kurduğu gibi, demokrasinin de iplerini elden bırakmamak için kurulmuş sanal dünyalar… Yararlanmalı mı? Bilmem. Siyasal vitrin olmanın ötesine geçebilmiş gibi görünmüyor. Belki iyileştirmek ve geliştirmek mümkün olabilir.

Sanal olanı bir yana koyarsak; nasıl olacak katılımcı demokrasi?

Katılımcı Demokrasi
Eski çağlarda tüm ‘yurttaşların’ kararlara doğrudan katılımına dayanan yönetim anlayışı, zamanla zorunlu değişime uğrayarak sınırlı katılım ve kısıtlı temsil hakkı veren bir biçime dönüştü. Antik çağlarda ‘yurttaş’ kavramına mülksüz erkekler, kadınlar ve köleler dâhil edilmiyordu. Böylece gerçek yönetim fonksiyonunu, seçilmiş bir siyasal ve/veya profesyonel gruba bırakan sıkıntılı bir temsil sistemine dönüştü.

Bugün temsili demokrasi sisteminin halkın gerçek ihtiyaçlarını karşılamadığı ortadadır. Çünkü temsili demokrasi; toplum içinden bireyleri, ‘parlamento / meclis’ adı verilen ortamda bir araya getirerek doğrudan demokrasinin bir benzerini oluşturmaya çalışmakta. Ama böyle bir durumda demokrasinin temel unsuru birey, pasif bir konumda kalıyor.

Temsili demokrasi krizini aşabilmek için demokrasi kavramında yeni açılımlar aranmakta: Bunlardan birincisi, bireyleri süreçlere doğrudan katmayı hedefleyen katılımcı demokrasi anlayışı; ikincisi ise toplulukları hedef alan çoğulcu ve çokkültürcü demokrasi anlayışıdır.

Bugün için temsili demokrasinin sıkıntılarını aşmak için; ne küresel ne de ulusal ölçekte gerekli, yeterli ve kolayca uygulanabilir yeni bir modeli yaratabildiğimiz söylenemez. Ama halkı, temsili demokrasinin süreçlerine, katılımcı ve çoğulcu demokrasi çerçevesinde katabiliriz. Böylece karma bir sistem oluşturarak temsili demokrasinin bazı sorunlarını aşma fırsatı doğacaktır.

Katılımcı demokrasi; tüm vatandaşların görüşlerini açıklama hakkına sahip olduğu (ki bu fikre ‘kamusal alan’ diyoruz), kendi yaşamlarını etkileyen çevresel, ekonomik, sosyal veya siyasal tartışmalara doğrudan katılabildiği, yetki ve sorumluluğun yerel ve bölgesel topluluklarda bulunduğu, yalnız ‘zorunlu hallerde’ daha üst yönetim basamaklarına devredildiği bir sistemi tanımlama yetkinliğine sahip

Katılımcı demokrasi, pasif bir yurttaşlık profili ile gerçekleşemez. Yurttaşların gönüllü, istekli, girişimci ve aktif olmaları istenir. Katılımcı demokrasinin yönetme felsefesi, yönetişim anlayışı üzerine kurulmuştur. Yönetim yaklaşımı, yöneten / yönetilen üzerine kurulurken; yönetişim anlayışı, aktör sayısını artırıp hiyerarşiyi kaldırmayı hedefler.

Katılımcı demokrasi anlayışını temel alan bir yönetişim anlayışı bize neler kazandırır? Bu demokratik model ile seçmenler karar mekanizmalarında yer alır, erk sahibi olur ve kararları etkilerler. Yurttaşlar pasiflikten kurtulup harekete geçerek alternatif ve dengeleyici paralel bir güç oluştururlar. Böylece vatandaşların politikaya olan güvensizlik, ilgisizlikleri aşılabilir; yozlaşmanın önü alınabilir. Katılımcı demokrasi uygulamaları ile halk öğrenir, bilgisi artar ve böylece genel anlamda politik kültür değişir. Çünkü politik kültürde kalıcı değişim daima aşağıdan başlar.

Katılımcı demokrasi, hem bir karar verme aracı hem de bir iyileştirme sürecidir. Katılımcı demokrasi halkın sürekli eğitimini, katılımını ve birlikte karar verip iş yapabilmesini sağlar. Katılımcı demokrasi ortamında seçmenlerin politikayı seçim dışında da etkileme olanağı doğar. Katılımcı demokratik bir ortam vatandaşlara ödev ve sorumluluk yükler; yurttaş olmanın gereklerini kavramalarına yardımcı olur. Temsili demokrasinin yarattığı seçen ile seçilen arasındaki mesafeyi kaldırır. Katılımcı demokrasi sayesinde politikacı ile halkın ilişkisinin kesilmesi önlenir. Katılımcı demokrasi, bir krize girmiş olan temsili demokrasinin pek çok eksiğini tamamlar ve onun aşılmasını sağlayarak demokratik gelişimin önünü açar. Aktif olmak isteyen vatandaşlara, kendilerine ilişkin kararlara katılma olanağı verir.

Samimi Olmak Lazım
Katılımcı demokrasiyi başarmak için öncelikle buna ön ayak olan aydınların, okumuşların, sivil toplum liderlerinin, halkın hiza önderlerinin başta kendilerinin katılımcılığa inanması lazım. Demokrasinin devletin bahşediciliği ile sağlanan tek bir örnek bile yok. Eğer yurttaşlar sahip çıkıp başarabilirlerse katılımcı demokrasi kurulabiliyor. Gerisi faso fiso…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder