12 Ekim 2010 Salı

Futbolun Derdi Üzerine…

Futbolun Derdi Üzerine…

Gürcan Banger

Bir yerel gazetede yazdığınızda değişik türden tepkiler alırsınız. Beğenenler ve beğenmeyenler olur. Bunların örneklerini İnternet ortamında da görürsünüz. Ama bir yazınız için uzunca bir yazı kaleme alındığı sıklıkla görülen bir durum değildir. Aşağıda “Futbolun Derdi Nerede?” başlıklı yazıma cevaben yazılmış satırları veriyorum. Eminim; siz de okurken benzer duygu ve düşünceleri paylaşacaksınız. Ne yazık ki; (ismini yayınlamak konusunda kendisinden izin almadığım için en azından şimdilik) bunları yazanın ismini vermeyeceğim. Birlikte okuyalım:

“Dünkü yazınızda bahsettiğiniz, Almanya maçı için “hezimet olur“ yanıtınızdan dolayı kutluyorum. Bu fırsatla ben de konu hakkındaki görüşlerimi aktarıyorum.”

“Bana göre futbolumuzdaki en temel problem, ülkemizdeki en temel problemle benzerdir, bu da bizim arabesk yapımızdır. Yani her şey var ancak doğru dürüst, ilmi, fenni yönetim olmadığından hiçbir şey tam değil. Biz, bir konuda bir şey yapmamız gerektiğinde çoğu zaman hızlı bir şekilde işe girişiyoruz. O konuda sadece kulaktan dolma bilgilere, iyi niyete ve elbette yetkiye sahip bazı kişiler çalışmadan, planlamadan, araştırmadan hemen işe girişip bir şeyler çatıyorlar ve işi başlatıyorlar. Devamında da günlük değişen prensiplerle, ilmi olmayan, çalışılmamış, derinliği olmayan kararlarla işi yönetmeye çalışıyoruz. Arada bazen, bazılarımız konu ile ilgili okuyor, araştırıyor veya yönetimde işi bilen birileri oluyor. Bir süre düşe kalka, fiktif ve dönemsel, çoğu zaman da başarılı birkaç kişinin emeğiyle iş yürüyor. Ancak çağımızda her alanda çılgın bir rekabet var, artık her şey ilmi, fenni yapılmalı. Önceden iyi hazırlanılmalı, rakipler iyi analiz edilmeli vs. Biraz ilmen biraz gazla biraz bağır çağırla bazen bazı sonuçlar alınabiliyor ancak orta ve uzun vadede bu yöntemle hiçbir konu başarıya ulaşmıyor. Bu yapımız başımızdaki en temel problem. Bunu her yerde görürüz.”

“İstanbul’un bir yakasına ev yapmışız öbür yakasına iş yeri. Sabah ve akşam milyonlarca insan bir kıtadan öbürüne gidiyor. Kocaman 2 köprü var, normalde geçişe çoktan yeter. Evler, güzel. İşyerleri başarılı, Türkiye 120 milyar dolar ihracat yapıyor, merkez İstanbul. Burası ilmi taraf. Ancak arabesk yapı mutlaka belirleyici olacak, ev bir yerde işyeri bir yerde.”

“Adapazarı’nda, belediyeler 1999 depreminden 5- 10 yıl önce fay hattının yerini kâğıt üzerinde değiştirmiş. Sonuç belli. 1-2 ay önce gene aynı şeyi yaptılar, basında yer aldı. Bilimsel takıldık mı, evet, fayı bulup kağıda döktük. Uyduk mu? Hayır. Burada da arabesk.”

“Rusya’ya domates vs. satıyoruz, bazen ilacı fazla kaçırıyoruz geri yolluyorlar. ‘Bizim tüm gıda güvenlik kriterlerimiz AB’ye uygun, niye yolluyorsun’ diye çok tantana ediyoruz. Burası ilmi. Peki, bu kriterleri uyguluyor muyuz? Hayır, burası arabesk. Üstelik bunları biz yiyoruz.”

“Büyük paralar verip AB’den makine alıyoruz. Adamlar artık üretimlerinde standart hale geldiğinden makinenin yanında gerekli tüm güvenlik düzeneklerini veriyor. Işıklı bariyer vs. Bazen de Avrupalılar bizim sanayicimize soruyorlar: “Bunları vereyim mi?” Pek çoğunlukla “ evet evet “ diyoruz, hatta sordukları için kızıyoruz, biz Afrikalı mıyız diye, alıyoruz. Burası ilmi. Fakat 1 kere kullanmayı bırak yerine bile takmıyoruz, burası arabesk.”

“Şehirlere saksı koyuyoruz, çok güzel, sanatsal. İçlerinde hiç çiçek olmuyor, 1 hafta sonra çöp kutusu oluyor, arabesk.”

“Asansöre ‘4 kişiliktir’ yazıyoruz, 320 kg. diyoruz, ilmi. Sıkışalım, bir şey olmaz diyoruz, 6 kişi biniyoruz. Düşünce işletmeciyi dövüyoruz. Zaten bakımı yapan teknisyen de “ nasılsa […] hep ihlal edecekler “ diye bakım falan yapmıyor, arabesk.”

“Yüzlerce örnek verebilirim. Bana göre bu bizim en temel problemimizdir ve yapı çok güçlüdür. Yapıyı değiştirmek, Türkleri düzene sokmak, planlama yaptırmak ve buna uyulmasını sağlamak, dünyada tanınmış, başarısı kanıtlanmış kişilere ve sistemlere yer açmak, zaman tanımak, sabır etmek son derece zor. Sistem öyle güçlü ki bunları hızla geri tepiyor, kimseye kahramanlık yaptırmıyor ve hiçbir şeyi değiştirtmiyor. Her türlü başarıyı hızla cezalandırıyor ki arabesk yapı bozulmasın. […]”

“Olmaz, yaptırmam. Gel katkı yap, yok o da olmaz. Ülkede cumhuriyetle ilgili o kadar endişe var, 23 milyon seçmen oy verdiği ana muhalefet partisinden umut ışığı bekliyor, ancak bir genel sekreteri aşamıyor. Başkan değişti, gene olmuyor, tüzük değişmiyor. Özetle sistem çok güçlü ve kendini sağlam koruyor. Niçin böyle oldu, bu bir süreç mi, zamanla düzelecek mi tartışırız.”

“Futbola gelince, ülke sisteminden soyutlayamayacağımıza göre aynı düzen devam ediyor. İşin bilimsel tarafında gayet güçlüyüz. Ünlü mimarlar çizdi, harika statlarımız var. Büyük paralar verip Hiddink’i getirdik. Peki, takımı kim yapıyor? [Herhalde] Oğuz Çetin. Nereden mi biliyorum, F.Terim’le aynı kadro, aynı oyun. Ne değişti? Hiç bir şey, al sana arabesk. Hani futbol koordinatörü falan gibi sıfatla Ersun Yenal gelmişti, nerede? Oğuz […] karıştırmıyormuş. Bakın nasıl yönetim karmaşası var. 1 sorumluluk 3 yetkili, al sana arabesk. Bizim kulüp yönetimlerimiz, futbolcuların ilişkileri, ödemeler, transferler hep arabesk. BJK geçen sene Del Bosque ’yi yollarken 8 milyon euro tazminat ödedi. Meğer işin başında sözleşme koşullarını görüşmeye fırsat yokmuş, bakmadan imzalamış. Bundan öte bir arabesk olur mu? Bunu yapan 100 milyon euro bütçeli kulübün başkanı, hukukçusu vs. Peki, kovulan kim? Dünya şampiyonu takımın hocası. Daha önce kim kovuldu Fener’den? Aragones, o da Avrupa Şampiyonu takımın hocası. Fener’den ondan önce kim kovuldu? Löw, dünya 2.cisi takımın hocası. Cimbom yakında kimi kovabilir? Rijkaard’ı. Yıllarca Barcelona’yı çalıştıran adamı. Şimdi biz milli takımda kimi […] beğenmiyoruz? Hiddink’i. Adam dünya çapında. Ancak bizim sistemimiz öyle bize özgü ki, ben buna kara düzen diyorum, adamlara alan bırakmıyoruz ki işlerini yapsınlar. Adamlar normal yönetilen takımlarda çoğunlukla başarılı oluyorlar. Ancak bizdeki kara düzeni değiştirecek halleri yok ya, ne kadar dururlarsa duruyorlar, boğazda balık yiyip dönüyorlar. Galiba bu düzene en çok Daum uyum sağlamıştı, […] kaptı gitti.”

“Anadolu kulüplerinde iş daha karmaşık, düzen simsiyah. Adam biraz parayla yönetime geliyor, 1-2 kişilik temizlikçi vs. dışında kulüpte çalışan adına kimse yok. Başkan mobilyacı, petrolcü, sanayici olabilir ancak kulüp yönetmeyi ne bilir? Bu bir uzmanlık işi, başarılı kulüplerde hep usta, üst düzey profesyoneller çalışıyor. Başkan değiştiğinde bu kişiler devam ediyor, patronlar işi büyütmeye vs. gayret ediyorlar. Elbette hocaya da alan açıyorlar. Belki çok küçük müdahaleler dışında ellemiyorlar, adam başaramazsa yolluyorlar başkası geliyor. Sık sık yönetimi tümden değişen bir kurum başarılı olabilir mi?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder