27 Ekim 2010 Çarşamba

İşletmede Liderlik

İşletmede Liderlik

Gürcan Banger

Bir kuruluşun varlığını sürdürebilmesi için binalar, donanım gibi somut varlıkları ile yetenekler, deneyim ve fikri mülkiyet gibi soyut varlıkların mevcudiyeti önemlidir. Bir kuruluşu başarılı ufuklara taşıyanlar arasında onun insan varlığı ise çok ayrı bir değere sahiptir.

Bir kuruluşun insan yapısına bakarak bize ilginç gelecek gözlemler yapabiliriz. Masa başında sessiz sedasız işini yapmak için tasarlanmış gibi çalışan kişiler vardır. Onların varlığı ancak olmadıklarında ve sessiz sedasız yaptıkları görevlerin yerine gelmediğinde anlaşılır. Bu tür kişiler bize başarılı bir çalışma için çok hareketli ve yüksek sesli olmak gerekmediğini kanıtlarlar.

Diğer yandan kuruluşların süper kahramanları vardır. Bunlar hareketlidirler. Her işe koşarlar. Mütevazı bir eda ile her görevi kabul ederek ellerinden gelen en yüksek verimde sonuç almaya çalışırlar. Kimi zaman diğer çalışanların, bu tür insanlarla “Çalış Osman, çiftlik senin” diye takıldıkları olur. Çoğu zaman bu türden insanlar da çalıştıkça daha başarılı görünecekleri katine sahiptir.

Futbol izlemeye meraklı olanlar, bazı takımlarda bu tür oyuncular olduğunu bilirler. Hücum alanından kaleye kadar her pozisyonda görev alabilecek bu sporcular, yetenek ve deneyimleri ile takım oyununun açıklarını kapatmakta başarılıdırlar.

Takım oyunu sayabileceğimiz spor türlerinde birlikte çalışmaya yatkınlık önemlidir. İnsanlarla olumlu ilişkiler gerektirir. Katılım ve paylaşım, böyle bir ortamda kişilik özellikleri açısından vazgeçilmez önemdedir. Hatta (türü ne olursa olsun) böyle bir takım oyununda paylaşımın, sinerji yaratma özelliği olduğunu söyleyebiliriz.

Ekonomik işletmelerde yöneticilerin, böylesi takım oyunlarına yatkın olmasını bekleriz. Ama bir yöneticiden beklenen, sadece bu değildir. Yöneticilerin öncelikle gündemdeki işi doğru analiz etme konusunda yetkin olmaları istenir.

İyi yöneticiliğin bir diğer özelliği, görev ve fonksiyonları takımın diğer oyuncuları arasında doğru biçimde dağıtabilmektir. Pek çok durumda yöneticinin yetki, sorumluluk ve kullanılabilir kaynakları da diğerlerine aktararak delege edebilecek olgunluk ve yetkinlikte olması beklenir.

Bizim iş kültürümüz, bir işin nasıl ilerlediği konusunda ölçme ve izleme alışkanlıklarını içermez. Bir görevi bir başkasına delege etsek bile işin ilerleyiş sürecinde nelerin ölçüleceği, nelerin hangi sürelerde rapor edileceği ve işin nasıl izlenip denetleneceği konusunda bilinçli değiliz Bu nedenle ister yönetici olarak kendimiz yapalım ister delege ederek bir başkasının yapmasını sağlayalım; çoğu zaman olumlu veya olumsuz sonuçlar bizim için sürpriz niteliğindedir.

Bir iş ile ilgili sürecin hiç kuşkusuz önemli aşamalarından birisi, işin sentezlenmesidir. Bu aşama, bir boz-yap gibi parçaların doğru biçimde bir araya getirilmesi konusunda yetkinlik ve deneyim gerektirir. Mevcut olmayanın, elde olan kaynak ve araçlar ile sentez edilmesi hiç kuşkusuz yaratıcılık, buluşçuluk ve yenilikçilik becerileri ilgilidir.

Yukarıda sözünü ettiğim türde yetkinlik ve becerileri olan kişilerin, yönetim hiyerarşisi içinde hızla yükselmeleri beklenir. Ama bu, her kuruluşta görebildiğimiz bir durum değildir. Eğer liyakat ki buna meritokrasi de diyoruz; bir sistem olarak yerleşik değilse, çalışan ve yöneticilerin yükselmesinde başka faktörler etkili olur. Bir işletmenin nitelikli insan potansiyelini hızla yitirmesinde, orada liyakate dayalı yükselme felsefesinin yerleşmemiş olması ciddi anlamda rol oynar.

Türü ne olursa olsun; her kuruluşta şu iki noktayı önemsemek gerekir. Birincisi; o kuruluşun insan zenginliğini oluşturan bireyler, öncelikle ve vazgeçilmez biçimde kendilerini geliştirme konusunda istekli ve girişimci olmalıdırlar. Çağdaş işletmeler, kendini geliştirmek istemeyenlere kapalıdır.

Diğer yandan bulunduğu alanda ayakta kalabilmek ve sürekliliğini sağlamak isteyen kuruluş (örneğin ekonomik işletme), insan yapısının gelişmesini sağlayacak imkânları yaratmak zorundadır. Çağımızda eğitim okul temelli olmaktan çıkmış, yaşamın tamamına yayılması gereken bir kurum haline gelmiştir. Bu nedenle yaşadığımız dönemi, Bilgi Çağı olarak isimlendiriyoruz.

Bir kuruluşun her varlığı doğru değerlendirildiğinde kuruluşun amaçları doğrultusunda katkılar sağlar. Bunlar arasında kuruluşun insan varlığının seçkin bir yeri var. Olmaya da devam edecek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder