19 Aralık 2010 Pazar

Biz Bize Benzeriz

Biz Bize Benzeriz

Gürcan Banger

Dünya ve ülke ahvalini yakından izleyen birkaç arkadaş Wikileaks Olayı’nı konuşuyoruz. Sohbet bir ara diplomatların bazı bilgilere nasıl eriştikleri konusuna geliyor. Sonra bizim okumuş takımının, bürokratların ya da siyaset erbabının karşılarında bir yabancı yetkili ya da gazeteci gördüklerinde dillerinin nasıl da çözülüverdiği sonucuna varıyoruz. Bu ülkede bilgi edinmenin ne zorluğu var ki? Sor; zat-ı muhterem sana en mahrem noktalarına kadar anlatıversin. Tipik bir Doğu Toplumu özelliği… Kendimizi Batılılara beğendirme çabamızda çenemiz de gereğini yapıyor.

“Biz bize benzeriz” diyebileceğimiz bir başka örneğe Cumartesi başlayan CHP Kurultayında yaşıyoruz. Halkın en az üçte birinin iktidarı ele alması hasreti içinde olduğu bir parti, hâlâ liste oyunları peşinde… Birilerini listelerde çiziyorlar; adaylığı düşsün diye sağa sola şikâyet ediyorlar. Pazar günü neredeyse tüm medyanın manşetlerinde yer alan curcunanın sorumlusu ve sahibi kim? Bu karmaşa ortamı ile mi iktidar olunacak? Osmanlı’dan miras kalmış entrika modeli, bir Doğu Toplumu özelliği olarak siyasetin içinde de durmaya devam ediyor. Sanki her şey çözülmüş; bir tek konu, kimin parti meclisinde olup olmayacağına kalmış. Bu ülke, bu toplum gelişmiş Batının bir parçası dendiğinde gülesim geliyor. Bu kafalarla mı?

Elimde 2010 baskısı bir kitap var: “Doğu İle Batı Arasında Fark Var”. Kitabı Özlem Horuztepe derlemiş. Maya Kitap Yayınları arasında basılmış. Kitap, Batı ile Doğu toplumları arasında sosyal ve kültürel farkları traji-komik biçimde sıralıyor. Kitabın hatırlattıklarını okuyunca yukarıda iki özel örnekte anlattığım olayların hiç de şaşırtıcı olmadığı kolaylıkla anlaşılıyor.

Bazı örnekler vereyim. İşte konuşmayı da içine alan bazı Doğu – Batı özellikleri: “Doğulu hisseder, Batılı düşünür. Batılı düşünür, Doğulu konuşur. Batılı konuşur, Doğulu ya susar ya da bağırır.” Biz bunları örneğin “Ağzı olan konuşuyor” gibi veciz sözlerle ifade ediyoruz. Bir zamanlar telsizler yaşamlarımıza eklemlenmiş gibiydi; “Arkadaş arıyorum arkadaş” vaveylalarını hatırlayacaksınız. Şimdiler ise cep telefonu ya kulağımıza ya da parmaklarımıza yapışmış halde. Biteviye, dur durak demeden konuşuyoruz, onu başaramazsak SMS yazıyoruz.

Yukarıda siyaset kavgasına değinmiştim. “Neden kavga ediyorlar ki?” diye merak ederseniz, Doğu ile Batı arasındaki karşılaştırmada bunun cevaplarını da bulma ihtimaliniz var: Örneğin “Batıda bir içi için sınava girerken CV’nize [özgeçmişinize] bakılır. Mevkiler [iş pozisyonları] boşaldığında sıradaki kişi işe alınır. Doğuda ise soyadınız önem kazanır. Bir mevki boşaldığında en yakın akrabadan başlanır.” İşte; siyaset alanında güç sahibi olmanın Doğu mantığına en uygun yanlarından birisi budur. “Vatan, millet, Sakarya” gibi sözlerin hepsi insan kandırmaca… Önemli olan, kayırmaca, cebi doldurma, rant kolama, hısım akraba kayırma… Hem de iktidarın kim olduğundan bağımsız biçimde…

Şuna ne dersiniz: “Doğuda her gün bir öncekinin aynısıdır. Böyle gelir böyle gider. Böyle gelip böyle gitmiyorsa, bir şeyler çok ter gidiyor demektir.” Biz tolum olarak değişimi sevmeyiz. Çünkü değişim bizi ürkütür. Elimizde olanı da yitireceğimiz korkusu her zaman başucumuzda durmaktadır.

Değişim fikri büyük ölçüde yenilikçi Batı düşüncesinin özünü oluşturur: “Batılı için zaman sürekli tükenen bir şeydir. O, bir zaman sıkıştırmasıyla yaşar. Zaman geçtiği halde bir şeyler değişmemişse, işler çok ters gidiyor demektir. Vakit kaybı, nakit kaybıdır.”

Fal, hayalciliktir. Kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. İşi sağlamak almak için de kesin zamanlar vermez. “Üç vakte kadar” gibi belirsiz şeyler söyler. Çünkü “Doğuda zaman yekparedir [tek parçadır], mekân gibi yekparedir. Beş dakika sonra demek, daha sonra demektir.. Bu, birkaö saat sonra da olabilir; yarın da olabilir; gelecek hafta da.” Doğulu zamanı böyle algıladığı için problemlerin çözümü konusunda da zamanlama, plan ve program yaparken daima kafasına “üç vakte kadar” algısı vardır. Dolayısıyla acele etmeye gerek yoktur; sorunlar gelecekte (ama bilinmeyen zir zaman sonraki gelecekte) çözülecektir. Hele bu olgu, siyasetin asıl amacının rant sağlama olduğu düşünüldüğünde, halkın sorunlarının zamanlanmış ve planlanmış bir çözüme gerek bırakmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder