7 Aralık 2010 Salı

Gürleyik ve Malraux

Gürleyik ve Malraux

Gürcan Banger

Birkaç yıl öncesine kadar kitaplarını bildiğim ama yaşam öyküsünü hiç okumamış olduğum Malraux’nun yaşam öyküsünden birkaç kesiti paylaşmayı isterim. Neden Malraux? Onun aşağıda ele alacağım bazı çalışmaları kültürel ve doğal dokunun, ülkenin geleneksel ve tarihsel geçmişinin neden korunması gerektiği konusunda bize önemli ipuçları veriyor.

Geçtiğimiz cumartesi günü Eskişehir Gürleyik Köyü’nün doğal yaşam çevresinin korunması ile ilgili çalışmalar yapan derneğin Kurşunlu Külliyesi’nde sergi açılışı vardı. Bu etkinlikte emeği geçenleri kutlarım. Bir insanın kendi doğal yaşam çevresine olan sevgi ve saygısının bir örneği idi.

Açılış, çoğunluğu Mihalıççıklı olan bir toplulukla birlikte yapıldı. Doğal ve kültürel varlığın korunması konusunda duyarlılığı olan başka kişiler de bulundular. Katılımcıların önemli bir bölümü fotoğrafların güzelliği karşısında etkilendiler ve sanatsal bir bakışla Gürleyik’e yaklaştılar. Naif bir korumacı anlayışla izleyenler de vardı. Doğu büyüdüğü yer alan Gürleyik’i ya da yakın köyleri özleyenleri gördük. Bir kısım katılımcı da Gürleyik’i ülkenin ve kentin başka noktalarındaki kültürel, tarihsel ve doğal varlıkları ile birlikte bir bütün olarak düşünüp çağdaş bir korumacı anlayış içindeydi. Ama açılışın tüm katılımcıların doğal yaşam çevresinin, geleneğin ve kültürün korunması ve geleceğe taşınması konusunda bir duyarlılık içinde olduğu belliydi.

Gürleyik için emek verenlerin pek çoğunu açılışta gördük. Ama gazete manşetlerinde korumacı gibi görünmeye çalışan siyasetçilerin pek çoğu ortalıkta yoktu. Sadece siyasi prim yapmak için korumacı görünen bu siyasetçileri bu etkinlikte göremedik.

Güncel yerel siyaseti bir yana bırakıp gelelim André Malraux’ya… Malraux bir Fransız yazarı ve siyaset adamıdır. Arkeoloji öğrenimi sonrasında Asya’da bir yolculuğa çıkmış ve dönüşünde 1928’de Kanton’da İsyan isimli ünlü kitabını yayınlamıştır. Daha sonra yayınlanan dünyanın önemli edebi eserleri arasında yer alan Büyük Yol, İnsanlık Durumu ve Umut gibi kitapları onun devrimci, tutkulu ve zaman zaman çelişik iç dünyasını, bu dünyayı dış dünya ile ilişkilendirmesini anlatır.

Malraux, gerek eğitimi gerekse yaşam deneyimi nedeniyle sanat ve uygarlık sorunları üzerine özenle eğilir. Yaşam karşıtlıktan oluşan bir dokunuşu vardır. “Yaşamın değeri hiçtir, ama hiçbir şey bir yaşama değmez”, der. Varlık ve hiçlik gibi... Hem karşıt hem bitişik…

Malraux, Fransız Hükümeti’nin 1958’de devlet bakanı, 1959’da ise kültür bakanı olarak görev yapmıştır. Kültür bakanlığı döneminin en önemli etkinliklerinden birisi tarihi ve kültür varlıklarının korunmasıyla ilgili olan ve kendi ismiyle anılan Malraux Yasası’dır. Söz konusu 1964’te kabul edilen yasa Fransa’da kültür varlıkları ile kentsel sit alanlarının korunması konusunda adeta bir devrim yapmıştır.

Yasanın hazırlanma ve Meclis’te görüşülmesi sürecinde rant beklentisi içinde olan çıkar çevreleri büyük tepkiler göstermişlerdir. Başta emlak piyasası olmak üzere yasaya muhalifler, parlamento içinde de kendilerine yandaşlar bulmuşlardır. Bu nedenle yasa çoğunluk oyuyla kabul edilebilmiştir.

Yasanın Meclis’te görüşülmesi sırasında Malraux’nun yaptığı tarihi konuşma gerçekten önemlidir. Sanırım, bu konuşmadan kendimize çıkaracağımız dersler vardır. Konuşmanın birkaç satırını paylaşmayı isterim.

Sosyal göç konusu ile başlayalım. Şöyle der Malraux: “Günümüzde, hepimizin bildiği gibi, köylerden kentlere doğru iç göçler, bir yandan tarihi köylerimizin terkedilmişliğine, diğer yandan da yine tarihi kentlerimizin tahribine neden olmaktadır. Ancak bazılarımız, bu afeti önleyebilecek yasal önlemlerin alınmasını da hayretle karşılamaktadır.”

Şimdi dönelim kendimize… Ülkemizin değişik noktalarındaki doğal, kültürel ve tarihsel anıtlar ve alanlar (Malraux’nun söylediği gibi) yok oluyor mu? Evet, adım adım yok oluyor. Bazıları bu yok oluşa karşı çıkanları hayretle karşılıyor mu? Evet, karşılıyor. İşte; İkizdere Vadisi… İşte; Allianoi… İşte; Hasankeyf… Demek ki; Malraux’nun koruma konusundaki yaşam deneyiminden öğreneceklerimiz var.

Korumacılık, çağdaş vatandaşlık olgusunun ve ülkesini seven ruhun ciddi bir parçasıdır. Korumacılık, her iktidarın ve yönetim anlayışının kendi kriterleri arasında bulundurması kaçınılmaz olan bir kavramdır. Korumacılık, siyasi çıkarlara uygun olduğunda savunulacak, işine gelmediğinde ise “korumacıların düşman gibi” algılanıp tanıtılacağı bir olgu değildir. Ya gerçek korumacı olursun ya da olmazsın… Olmadığında ise kitch’ten vandala kadar olunabilecek çok fazla seçenek var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder