13 Haziran 2010 Pazar

Bir Zamanlar Eskişehir ve Ahmet Refik

Bir Zamanlar Eskişehir ve Ahmet Refik

Gürcan Banger

Elimdeki kitabın adı “İki Komite, İki Kıtal”… 1919 yılında Kitaphane-i İslam ve Askeri tarafından yayınlanmış olan kitabın yazarı ise artık yeterince bilip hatırlayamadığımız Ahmet Refik. O, bir tarihçi ve yazar. 1880 ile 1937 yılları arasında yaşamış. Askeri okullarda ve son olarak Harbiye’de okumuş. Coğrafya ve Fransızca dersleri vermiş. İrtika, Malumat, Hazine-i Fünun, Mecmua-i Ebuzziya gibi dergilerde yazılar yazmış. Tercüman-ı Hakikat gazetesinin başyazarlığını yapmış. Değişik eserleri gazetelerde tefrika edilmiş. Yurt içinde ve dışında pek çok askeri görevde bulunmuş.

Önemli bir görev olarak 1915’te Eskişehir’de Sevk Komisyonu Başkanlığı yapmış. Bu görevi, Çanakkale Savaşı’nın en kritik günlerine ve Ermeni Tehciri olarak bilinen sürgünlere rastlar. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerin Türklere yaptıkları eziyetleri yerinde incelemek üzere (özellikle Doğuda görev yapan) uluslararası bir heyetin başkanlığını yapmış; Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu’yu gezmiş, görmüş. Bu iki görevin sonunda 1919’da “İki Komite, İki Kıtal” ve “Kafkas Yollarında” isimli kitaplarını oluşturmuş.

Ahmet Refik, tarihi üstün bir doğrulukla ama şiirsel bir dille yazabilmiş kişilerden birisi. Yazdıkları bir roman lezzetinde okunabiliyor. Onu okurken ulusal ve toplumsal tarihimiz yanında yerel tarihimiz konusunda da ne denli bihaber olduğumuz duygusuna kapıldım. Sanırım; bu durum, ulusal eğitim sistemimizin bir beceriksizliği olarak giderek vahim bir hale dönüşüyor.

Kitaba geri dönelim. Ahmet Refik’in bu kitapta anlattıklarının en önemli yanı, Eskişehir’in tehcir günlerine farklı bir bakış geliştirmesidir. Yerel tarih konusunda çok fazla kaynak bulmamamıza rağmen akademik çalışmalar (yüksek lisans ve doktora tezleri çalışmaları) arasında bu anılardan yeterince yararlanılmadığını şaşırarak görmüştüm.

Ahmet Refik’in anılarının önemini kavramak için iyi yollardan birisi kitaptan birkaç paragraf sunmak olabilir. Yazar, 1915 Eskişehir’inden (ki Eskişehir, Osmanlının kurulduğu kenttir) şöyle bir manzarayı aktarıyor: “Eskişehir’de bir sükûnet var. Osmanlı saltanatının ilk kahramanlık devirlerini yaşayan bu güzel belde, ömründe görmediği bir vazifeyi ifa edecek: Bir zamanlar saltanat tesisi için Sakarya ovalarından Bizans surlarına doğru akınlar eden kahraman Osman’ın zaaf ve ihmal içinde yaşayan torunları, senelerden beri türediler elinde oyuncak olmuş şimdi saltanatını, payitahtını, servetini, saraylarını, camilerini, cehil ve hamâkatının (bilmezlik ve anlamamazlığın) kurbanı olan tebaasını bırakarak kaçacak, saraylarının ve saltanatının debdebe ve ihtişamını terk ederek köylüler arasına sığınacak.”

“Hazine-i Hümayun çoktan Konya’ya taşınmış. İstasyon civarındaki zarif Ermeni evleri bomboş. (Ahmet Refik’in gözlemlediği dönemde Ermeni cemaatinin önemli bir bölümü Eskişehir İstasyonu civarında yaşamakta.) Servetiyle, ticaretiyle üstünlük gösteren bu anasır (unsurlar), hükümetin emrine tabi olmuş, evlerini boşaltmış, Eskişehir’in yukarı mahallelerine çekilmiş. Şimdi bütün boşalan evler, kıymettar halıları, zarif odaları, kapanmış kapılarıyla, adeta firarilerin teşriflerine muntazır (hazır, bekliyor).” Yazar; firariler derken, İstanbul’dan Anadolu’ya kaçan İttihat Terakki yandaşlarından söz ediyor.

Ahmet Refik’in 1915’in Eskişehir’ini anlattığı başka birkaç cümleye göz atalım: “Eskişehir’in en mutena en güzel evleri İstasyon civarında. Bu binalar; Almanların henüz duvarları badanadan mahrum dışı bile kalmamış mektepleri Sultan Mehmet Reşad’a, büyük bir Ermeni konağı şehzadegâna (şehzadelere), Sarısu Köprüsü civarında kanarya sarısı renginde yan yana iki Ermeni evi Talat Bey’le dostu Canbolat Bey’e, içeride Ermeni mahallesinde muhteşem bir Ermeni köşkü Topal İsmail Hakkı’ya, İstasyona yakın oturmaya uygun bütün evler İttihatçıların en mühim ricaline (rütbe ve mevki sahibi kimselere) tahsis olunmuş.”

Yazarın aşağıdaki cümlelerinin ardı arkasının (gerçek tarih adına) aranması ve araştırılması gerekmez mi? Aktarıyorum: “Günler geçti. İstanbul’dan hiçbir gelen yoktu. Fakat ilk firari kafilesi Eskişehir’e çoktan yerleşmişti. Eskişehir’in kırmızı çarşaflı, nakışlı çoraplı, omuzları bohçalarla kamburlaşmış kadınların arasında, yüksek ökçeli iskarpinleri, ajurlu ipek çorapları, zarif çarşaflarıyla İstanbul hanımları da görülüyordu.”

“İstanbul firarileri arasında bilinen bir sima, herkesin nazarı dikkatini celp ediyordu: Arkasında siyah cüppesi, ayağında geniş şalvarı iri ve ak sakalıyla Eskişehir sokaklarında dolaşan bu zat, İstanbul halkının hidayetini, namusunu, şerefini, hakkını muhafaza ettiği için intihap (seçilmiş) değil, fakat İttihat ve Terakki’nin tayin ettiği bir mebustu.”

Ahmet Refik’in farklı dönemlerde yazdığı kitaplarda değişen bazı görüşlerini izlemek mümkün. Diğer yandan tarih alanında çalışan uzmanların onu eleştirdikleri bazı yönler de yok değil. Ama yerel tarih konusunda yerel tarihin yazılı hale getirilmesi konusunda ciddi eksiklikleri olduğunu düşündüğüm Eskişehir için “İki Komite, İki Kıtal” kanımca okunması gereken değerli bir anı demeti…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder