15 Haziran 2010 Salı

Yerel Kalkınma ve Üniversiteler

Yerel Kalkınma ve Üniversiteler

Gürcan Banger

Gelişmişliğe ilişkin özelliklerden birisi; ülkelerin bilgiye, yüksek teknolojiye, inovasyon (yenilikçilik) ve araştırma-geliştirme (ar-ge) faaliyetlerine yatırım yapmalarıdır. Bu yatırımcı yaklaşımın arkasındaki ana neden, giderek yükselen rekabet koşullarında yarışmacı üstünlüğü koruyabilmektir. Yaşadığımız zaman diliminde ar-ge konusunda yeni yaklaşımlar geliştiren ülkeler, maliyetlerini düşürme düşüncesiyle bu tür faaliyetlerini deniz aşırı ülkelere aktararak ‘off-shore çözümler’ bulmaya çalışıyorlar. Böylece gelişmişler için gelişmekte olan ülkelerde daha kolay ve ucuza bulunabilen genç ve gelecek ümidi veren insanlardan yararlanmak mümkün oluyor. Özetle; gelişmişlerin başka ülkelerde aradığı; sadece yeni pazarlardan ibaret değil, ucuz ama nitelikli insan kaynağı da cazibe konularından birisi haline dönüştü.

Son yıllarda artan bir ivme ile üniversite ve yüksek okullarımızın Anadolu kentlerinde de yaygınlaştığını görüyoruz. Ne yazık ki, sayıları hızla artan üniversitelerimizin birincil kuruluş nedeni, bilim yapmak ve yeni teknoloji geliştirmek olarak gözlenmiyor. Pek çok devlet ve vakıf üniversitemizin; ar-ge ve inovasyon faaliyetleri ile teknoloji geliştirme etkinliklerinin henüz çok güdük olduğunu üzülerek görüyoruz. Hızla artmaya devam eden nüfusumuz içinde genç kuşağın, işsizlik sorununu çözemediğimizden; problemi, onları daha fazla okul sıralarında tutarak çözmeye -dolayısıyla işsizlik sorununu kendimizden uzak tutmaya- çalışıyoruz.

Diğer yandan her geçen gün sayıları artan üniversitelerimizin, Batıda olduğu gibi bölgesel ve yerel kalkınmaya daha fazla katkı koymalarını bekliyoruz. Bu tür yaklaşımların, orta vadede işsizlik sorununun çözümüne de katkı koyacağından hiç kuşkum yok. Bu katkılar için üniversitelerimizin bulundukları bölgenin ve kentin ekonomisine, sanayisine daha yakın ilgi göstermeleri gerekiyor. Ayrıca üniversitelerin bulundukları bölgenin ihtiyacı olacak müfredat içi ve dışı eğitim konularına da özel ilgi göstermeleri kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak duruyor. Eğer mevzuat açısından sınırlanıyorlarsa, bu sıkıntıların aşılması için merkezi hükümet üzerinde daha fazla bilgilendirici ve baskıcı olmaları şart.

Bölgesel ve yerel kalkınma süreçlerinin bir parçası olmasını istediğimiz üniversitelerde yapılan çalışmaları izlemek için Yüksek Öğrenim Kurumu’nun oluşturduğu tez kütüphanesine bakmak yeterlidir. Ne yazık ki; yapılan çalışmaların pek çoğu, yaşanan bölgenin sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarının çok uzağında görünüyor. Pek çok kentte üniversite ile ekonomi arasında karşılıklı etkileşim ve ortak çalışma ortamı oluşturulamamış. Yapılan tezlerin doğrudan yerel konularla ilişkisi olmasını beklememekle birlikte, mevcut durumun da ihtiyaçlara cevap vermediğini gözlüyoruz.

İki üniversitesi olan ve yenilerinin açılması için çalışmaların sürdürüldüğü Eskişehir de, elindeki akademik kaynakları ekonomi ve sosyal yaşamı zenginleştirmek için yeterince kullanmayan illerimizden birisidir. Hiç kuşkusuz; üniversitelerimizin ile olan katkılarını inkâr etmek mümkün değildir. Ama bu kurumların Eskişehir’e sağladığı kaynak akımlarıyla yetinmek çok büyük bir eksiklik olur. Çağımızda bilgi, üretim süreçlerindeki en önemli faktörlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle üniversitelerimizin ile olan katkılarını, çok daha büyük ve ivmelendirici boyutlarda görebilmemiz gerekir.

Üniversitelerimizin bölgesel ve yerel kalkınma sürecinde daha etkin rol alabilmeleri için, ekonomiye yön veren unsurlarla daha yoğun ve düzenli bir ilişki içinde olmaları gerekir. Bugün yapılan tüm çalışmalara rağmen ortak çalışmalar yeterli değildir. Bu etkileşimi sağlamak için sivil toplumun ekonomi alanında iş gören ticaret ve sanayi odaları ile iş adamı örgütlerinden yararlanılabilir. Üniversiteler bu kuruluşların katılımıyla birlikte (fonlanması belirli ölçüde örneğin meslek odaları tarafından yapılan) enstitü tipi ortak oluşumlar gerçekleştirebilirler.

Bölgesel kalkınma, öncelikle bölgede bulunan sosyal ve ekonomik aktörlerin bir araya gelişlerini zorunlu kılmaktadır. Bir araya geliş sürecinde temel ilke ise “İçeride dayanışma, dışarıda rekabet” olmalıdır. Yaşadığımız kentin sorunları ve geleceğinin oluşturulması, tek bir kurum ya da kuruluşun aşabileceği boyutu çoktan geçmiş durumda…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder