2 Haziran 2010 Çarşamba

Ekonomi, Kültür ve Eskişehir

Ekonomi, Kültür ve Eskişehir

Gürcan Banger

Küreselleşmenin etkilerini açık biçimde ortaya koyduğu unsurlar arasında kentlerin özel bir yeri var. Değişim ve dönüşümün kendisini en belirgin biçimde koyduğu alanlar ise ekonomi ve kültür olarak dikkatimizi çekiyor. Ekonomi alanındaki değişimi; kentteki ekonominin küresel şirketlerin pazarı haline dönüşmesiyle ya da küresel markaların kenti işgal etmeye başlamasıyla gözlüyoruz. Kentin önemli caddelerinde 360 derece bir gözlem yaptığımızda; adeta hangi kentte yaşadığımızı unutturacak derecede birbirine benzeyen markalı reklamlar ve mağazalar görüyoruz.

Küreselleşmenin bir diğer etkisi ise kültür alanında oluşuyor. Son yarım yüzyılın bu önemli olgusuna dayalı olarak ya yerel kültür küreselleşiyor ya da kürsel olan, büyük bir hızla yerel olanı yok edip onun yerini alıyor. Bir başka deyişle; küreselleşme olgusu, her an kültürü daha fazla lınır satılır hale getirip egemen kültürün baskınlığını ortaya çıkarıyor. Bunu TV kanallarından mimarlığa, müzikten gösteri sanatlarına kadar her alanda kolayca gözlemek mümkün… Hatta küreselleşmenin acımasız hegemonyasından inançların bile kendisini kurtaramadığını izlemek şaşırtıcı değil.

Artık tarihin tercihini kentlerden yana yaptığı konusunda herhangi bir kuşkumuz kalmadı. Dolayısıyla her geçen gün kentler, artan biçimde ekonominin odakları haline dönüşüyor. Sanayi kentlerde yoğunlaşırken, hizmetler sektörü bu yerleşimlerde ilk sırayı çoktan aldı. Özetle artık pazar, kentin kendisi…

Giderek daha fazla alışveriş konusu olan kültürde kendi evi olarak kentleri benimsemiş durumda. Geçmişte daha büyük oranda üretilebilmiş olan kır kültürü, yeni tohumlarını ve fidanlarını kentte buluyor. Ülkemizde arabesk olarak gözlenen yaşam biçimi, kır kültürünün kentte (geçici bir süre de olsa) yeşermesinden başka bir şey değil. Bu durum, geçmişte alışık olmadığımız yeni türden bir kent kültürü oluşturdu. Hiç kuşkusuz; değişim, yeni evrelere doğu ilerlemeye devam edecek.

Ülke coğrafyasını kentler açısından incelediğimizde; bazı kentsel yerleşimlerin diğerlerine oranla daha hızlı büyüyüp serpildiğini gösteriyor. Bu kentler bir yandan yeni ekonomi merkezleri olarak yükselirken, diğer yandan da yeni kültürün gelişme merkezleri olarak dikkati çekiyor. Dolayısıyla kentsel gelişmede ekonomiyi ve kültürü birbirinden ayırmamamız gerçeğini deneysel olarak gözlemiş oluyoruz.

Ekonomik olarak gelişen kentler, yakın ve uzak çevreleri açısından bir düğüm (bir odak noktası) özelliği gösteriyorlar. (Geçtiğimiz günlerde bu köşede yazdığım “Eskişehir: Transport Hub” başlıklı yazıda bu konuya değinmiştim.) Bu odak noktasını diğer yerleşimlere bağlayan ilişkiler ise adeta bilgi ve lojistik ekonomisinin ağları gibi duruyor. Bu bağlar üzerinden ticaret, kültür alışverişi ve ulaşım gerçekleşiyor. Bir merkez olarak güçlü bağlara sahip kentler, kendi gelişimleri açısından daha yüksek oranlı katma değer yaratabiliyorlar. Kentsel çeşitliliğe rağmen hem merkez hem de bağ özellikleri itibarıyla bazı kentlerin uzmanlaşmış olduğu sektörler ve alanlar dikkatimizi çekiyor. Bu durum, hem eğitim kurumları hem de üretim altyapısı ile bir bilgi uzmanlaşması ve yoğunlaşması anlamına geliyor. İster istemez şu soruya cevap vermemiz gerekiyor: Yaşadığım kentin yeni ekonomi alanında uzmanlıkları baskın uzmanlığı (uzmanlıkları) ne(ler)dir?

Yukarıda da değindiğim gibi; günümüzde bilginin üretim merkezleri kentlerdir. Bilgi, bu yerleşimlerde yalnız üretilmekle kalmaz; aynı zamanda işlenir, pazarlığı yapılır ve alınır satılır. Bu süreçte etkili olan mekanizmaların öncelikle üniversiteler, ar-ge ve inovasyon merkezleri, nitelikli sanayi işletmeleri ile teknoparklar olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu unsurlar açısından daha dinamik ve gelişkin özelliklere sahip kentler, kaçınılmaz rekabet sürecinde daha önde durabiliyorlar.

Bir kentin göstergeleri arasında bilgisayar ve iletişim altyapısı ve okullaşma kalitesi (bu kurumun üretimin ihtiyaçları ile doğrudan ilişkilendirilmesi) önem taşıyor. Bir kentte okulların sayıca çokluğu ile her yıl kaç tane öğrencinin mezun olduğu bir yere kadar değerli. Eğer bir kent kenti sıçramalı farklılığını yaratmak istiyorsa; eğitim kurumları açısından kentin üretim (dolayısıyla insan kaynakları) ihtiyacına doğruda cevap verebilmelidir. Sıradan (farklılaşmamış) diplomaların veya sertifikaların verildiği bir eğitim modelinin kentler arası yarışı fazlaca anlamı, değeri ve önemi olmuyor.

Ne yapmalı? Öncelikle kent, kendi vizyonuna ilişkin olarak gelişmeyi öngördüğü üretim alanlarını belirlemeli. Daha sonra bu alanlara uygun insan kaynağını yetiştirmek üzere eğitim kurumlarında müfredat ve eğitim biçimi açısından gerekli değişimi sağlamalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder