9 Haziran 2010 Çarşamba

Yerel Kalkınma, Küresel Rekabet

Yerel Kalkınma, Küresel Rekabet

Gürcan Banger

Yaşadığımız çağın ilginç özelliklerinden birisi, küreselleşme ve yerelleşmenin aynı anda yaşanıyor olması… Karşıt gibi gözüken bu iki olgu, birbirlerini olumlu veya olumsuz etkileyerek birlikte var olmaya devam ediyor. Başta bilişim, iletişim ve lojistik olmak üzere gelişen teknolojiler sayesinde küresel etkiler daha yaygın hale gelirken, diğer yandan kurumlar, kuruluşlar ve toplumlar yerel nitelikleri sayesinde ayakta kalmaya çalışıyorlar. Öyle ki; giderek sertleşen küresel rekabet alanlarında yerel olanak ve yeteneklerle ayakta kalınabileceği fikri, adeta bir ön kabul haline geldi.

Dünyadaki gelişmeleri izlediğimizde; gerçekten de yerel ve bölgesel unsurların niteliklerin o yerleşimin gelişmesini doğrudan etkilediğini gözlüyoruz. Örneğin yerel ve bölgesel insan kaynakları gelişmenin hem katalizörü hem de ivmelendiricisi olabiliyor. İlgili yerleşimdeki kurum ve kuruluşların bilgi ve teknoloji düzeyleri gelişme sürecini doğrudan etkiliyor. Benzer çerçevede kentlerin ve bölgelerin öğrenme ve yenilikçilik yeteneklerinden söz eder olduk. Bölgenin işbirliği konusundaki başarı düzeyi, geleceğin oluşmasında yerel sinerji düzeyini belirliyor.

Ulus-devletin sürdürülebilirliği konusu farklı entelektüel çevrelerde yaygın biçimde tartışılıyor. Ulus-devlet olgusunun varlığının devam ettiğini gözleyebilmekle birlikte Küresel Çağda kentlerin ve bölgelerin öne çıkmakta olduğunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Dolayısıyla kentler ve bölgeler, içinde yer aldıkları ulus-devlerin dışında bir değer ve önem düzeyine yükselmeye devam ediyor.

Bir yerleşimin gelecek tasarımından söz edilirken; ‘bölgesel’ ve ‘kentsel’ sözcüklerinin kullanıldığına tanık oluyoruz. Kentlerin giderek öne çıkması nedeniyle bunda şaşırtıcı bir durum yok. ‘Bölgesel’ sözcüğünün daha fazla kullanıla hale gelmesi ise kent ve çevresi konusunda oluşan algı değişikliğinden kaynaklanıyor. Kenti bir sistem olarak ele aldığımızda, artık onu içinde yer aldığı çevreden ayrı düşünmemiz mümkün değil. Bu nedenle bir bölgeden söz ettiğimizde; aynı zamanda o alanda bulunan kentleri de birer özne olarak algılamış oluyoruz. Dolayısıyla kent sadece kendi fiziksel sınırları ile çerçevelenmiş olmaktan çıkıp çok daha büyük bir alan haline dönüşüyor.

Kenti bir bölge içinde algılamaya başladığımıza göre kentsel projeleri de bölgesel projeler olarak algılamamızın (bu şekilde planlayıp yürütmemizin) doğal bir sonuç olduğu ortaya çıkar. Bilişim, iletişim ve lojistik teknolojileri sayesinde fiziksel sınırların aşıldığı Küresel Çağda artık her kişi, kurum veya kuruluş küresel ilişkiler yumağı içinde yer alıyor. Bu nedenle ağ yapılarının, işbirliğinin, birlikte çalışmanın, rekabet ederken aynı zamanda da işbirliği içinde olmanın ve ortaklıkların önemi artıyor. Her geçen gün ‘ortaklaşa rekabetin’ yeni örneklerini görüyoruz.

Bir noktaya daha dikkat etmek lazım. Böylesine karmaşık ilişkilerin olduğu bir dünyada kişi, kurum, kuruluş veya kentlerin yeni hareket yeteneklerine sahip olmaları gerekiyor. Kurumsal yetenekler anlamına gelen iç dinamiklerin önemi eskiye oranla hayli arttı. Bu süreçte yerel olanaklar ve süreçleri tanıyıp geliştirirken diğer yanda da dünyada neler olup bittiğini izlemek ve anlamak gerekiyor.

Özetlediğim bu süreçlerden, hiç kuşkusuz kent yönetimleri de etkileniyor. Örneğin yerel yönetimlerin görev ve fonksiyonlarında ciddi değişiklikler oldu. Kent yöneticileri artık o kentin ve bölgenin ekonomik gelişiminden, oradaki istihdam şartlarından, kişi ve kuruluşların gelir düzeylerinden, ilgili yerleşimin gelecek tasarımından çok daha fazla sorumlu hale geldiler. Merkezi devletin ekonomiden giderek çekildiği bir dönemde yerel yöneticilerin bu tür sorumluluklarının artması Küresel Çağın getirdiği yeniliklerden birisi olarak gözleniyor.

Merkezi devletin ekonomiye ‘doğrudan müdahale’ yapmaktan vazgeçtiği bir dönemde kentin diğer yönetimlerinin (örneğin yerel yönetimlerin) bundan ayrı düşünülmesi mümkün değil. Dolayısıyla kent yönetimleri, (müdahale etmek yerine) önümüzdeki dönemde daha fazla özendirici, yönlendirici veya yol gösterici olmak durumundalar.

Küresel Çağın bir diğer özelliğinin katılımcılık olduğu düşünüldüğünde; yukarıdaki süreçlerin bir kentsel ağ modeline dönüşmesi ihtiyacı da ortaya çıkıyor. Bu nedenle kentteki her alanda yeni ağlar, platformlar ve işbirlikleri gündeme geliyor. Eskişehir Yerel Kalkınma Platformu fikrinin arkasında da böyle bir süreç yer alıyor.

Artık kentin ekonomisini; Valilikten yerel yönetimlere, meslek odalarından özel sektör kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerinden üniversitelere kadar bir koalisyon halinde yönetmemiz gereken bir çağda yaşıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder