28 Ocak 2011 Cuma

Devleti Soymak, Kamuya Sahip Çıkmak

Devleti Soymak, Kamuya Sahip Çıkmak

Gürcan Banger

Bal nerede ise bilumum haşerat da oradadır. Özellikle Doğu toplumlarında siyasetin devletin soyulması üzerine kurgulanmış olmasının altında kamunun balından alınması hedeflenen pay yer alır. Bu tür toplumlarda siyasal ahlak da bu soygun düzenine göre şekillenir.

Devlet ve ahlak
Ahlak; bir topluluk veya toplum içinde geçerli değer yargıları ile gelenek, görenek ve kurallardan oluşan bir bütündür. Genelde zamana ve mekâna bağımlıdır; bu nedenle sübjektiftir. İnsanlararası davranış kuralları konusunda kendiliğinden oluşmuş bir sosyal reçetedir. Örneğin Latin filozofu Seneca, ahlakı parçadan, bütünün iyiliğine uygun davranmasını bekleyen kurallar dizisi olarak tanımlar. Hukukun oluşmasında önemli kaynaklardan birisi ahlak kurallarıdır.

Günümüzdeki demokrasilere siyaset bilimi açısından baktığımızda; üç ayrı faktör dikkatimizi çeker: Seçmenler, siyasetçiler, bürokratlar (atanmış devlet yöneticileri)… Siyasetçiler, devlet yönetimine sahip olmak için seçmenlerden oy isterler. Seçmenler ise kendilerine uygun taahhütlerde bulunan siyasetçilere oy vererek seçilmelerini sağlarlar. Devlet yönetimine egemen olan seçilmiş siyasetçiler, bürokratlar aracılığı ile devletin işlemesini sağlarlar.

Devlet ahlakı, seçilmiş siyasetçilerin atanmış devlet yöneticileri (bürokratlar) ile karar ve uygulamalarda uymaları gereken kuralları belirler. Bu arada seçilmişlerden beklentileri olan çıkar ve baskı gruplarının (özellikle seçilmişlerin yakın ve yandaşlarının) kuralları zorlayan yaklaşımlarını da unutmamak gerekir. Ayrıca devlet yaşamında, kimi bürokratların kendi atanmış pozisyonlarını korumak için devlet ahlakının sınırlarını zorladıkları bilinir.

Devlet ahlakının temel dayanakları hukukun üstünlüğü ve yasa egemenliğidir. İyi ve düzgün işleyen bir toplumsal sistemde öncelikle bizzat devletin kendisinin, siyasetçilerin, bürokratların, seçmenlerin ve en genel küme olarak yurttaşların hukukun üstünlüğüne inanmaları ve saygı göstermeleri gerekir.

Kamu ahlakı ve sorunlar
Düzgün işleyen bir toplumsal düzenin ana fikri kurallar ve katılımdır. Bir başka deyişle; (devlet de dâhil) toplumu oluşturan unsurlar arasındaki oyunun kurallarının önceden ve katılım ile uzlaşmaya dayalı olarak belirlenmesidir. Bu kurallar yürütme ve denetlemenin ne biçimde yapılacağını, halkın bilgisine nasıl sunulacağını belirler.

Bu kuralların konulmasındaki temel düşünce, siyasetçinin elindeki erki kullanarak yalnız hizmet etmesi; kendisi, yakın ve yandaşları için avantajlar elde etmeye çalışmamasıdır. Aynı şekilde bürokratın devlet içindeki kendi pozisyonunu koruyabilmek için siyasetçinin yörüngesine, çıkar ilişkileri ağı içine girmesini engellemektir. Peki, bu varsayımlar gerçek yaşamda uygulanma şansı bulabiliyor mu? Gerçekten ahlaki bir sosyal düzende mi yaşıyoruz?

İşin gerçek yüzü
Şimdi bir de yakın planımızda görünenlere bir bakalım. Maddi kaynağın büyüğü nerede? Tabii ki, rantın büyüğü merkezi devlette ve yerel yönetimlerde... Devlette bu kadar büyük rant olunca devlet ahlakının da kimi siyasetçiler, (devleti soyma hevesi de eklendiğinde) bürokratlar ve siyasetin bazı yandaşları için “biraz esnemesi” olağan değil mi? Ne demiş atalarımız: “Bal olan yerde sinek de bulunur. Bal tutan parmağını yalar.”

Siyasette dört faktör
Yukarıda dile getirdiğim gibi; reel siyaset alanı siyasetçiler, bürokratlar, çıkar ve baskı grupları ile seçmenlerden oluşur. Bu yaklaşımda siyasetçinin hedefi oy miktarını çoğaltmaktır. Buna “oy maksimizasyonu” denir. Siyasetçi aldığı oyların karşılığında söz verdiği hizmetleri bürokratlar aracılığı ile yerine getirir. Bu hizmetlerin yerine getirilebilmesi için bürokratlar daha büyük bütçelere sahip olmak isterler. Bu nedenle bürokratların amacının “bütçe maksimizasyonu” olduğu söylenir.

Siyasal resmin beklenti yanını oluşturan faktörlerden birisi çıkar ve baskı gruplarıdır. Bu kesimler özellikle merkezi ve yerel devlette birikmiş olan rantın peşindedirler. Bu nedenle çıkar ve baskı gruplarının amacı “rant maksimizasyonu” olarak ifade edilir. Son olarak; yurttaşlar siyasetçilerden talepte bulundukları hizmetlerin yerine getirilmesini, siyasetçilerin kendilerine verdikleri sözleri gerçekleştirmelerini beklerler. Seçmenin bu yaklaşımı ise “fayda maksimizasyonu” olarak isimlendirilir.

Basın
Yukarıda sözünü ettiğim dört unsurun birbiri ile iletişimini sağlayanların başında basın gelir. İşinin niteliği gereği, basın yukarıda sözü edilen dört faktörle de iletişim içindedir. Bu dört faktörün arasındaki ilişkiler basının önemli haber malzemeleri arasında yer alır.

Bu ilişkileri basında yorumlayarak değerlendiren yazarlar arasında bazı kategoriler vardır. Birinci tür, siyasetçiye alkış tutmayı alışkanlık haline getirmiş kesimdir. Kimi zaman meslekten olmayabilen bu yazarlardaki temel yaklaşım, biteviye siyasetçilere ve bürokratlara teşekkür ederek, onları överek “bu makama” sevimli görünmeye çalışmaktır. İkinci tür, genelde meslekten olan ama yılların yorgunluğu ile “ahı gitmiş, vahı kalmış” yazar türüdür. Bunların yazılarından eleştiri mi yaptıkları, yoksa övgü mü düzdükleri pek anlaşılamaz. Genelde suya sabuna dokunmadan “ortanın ortasından sessizce yürümeyi” tercih ederler. Üçüncü tür, fanatiklerdir. Bunlar dümeni kilitlenmiş gemi gibi daima aynı yöne giderler. Olaylar karşısındaki yorumları genelde “form dilekçe” halindedir. Bir gelişmenin ardından ne yazıp söyleyecekleri önceden bilinir. Bu davranışı fanatizmden mi yoksa maddi çıkar karşılığı mı yaptıklarını kategorize etmek pek kolay değildir.

Bu yazar kategorilerini çoğaltmak mümkün ama son bir tanesi ile bağlamak istiyorum. Dördüncü yazar türü, siyasetçi ve bürokrattan beklentileri olmayan, düşündüğünü korkusuzca ama toplumsal sorumluluk duygusuyla ifade edebilen yazar sınıfıdır. Bu yazar türünü siyasetçiler, bürokratlar ve çıkar grupları sevmez. Çünkü bu grupların en ciddi eleştirmenleri bu kategoride yer alan yazarlardır.

Görsel olsun, yazılı olsun basında yer alan bir yazarın görevi aklın ve hak olanın yanında olmaktır; değil maddi beklentilere, zaman ve mekâna göre bir selama dahi “eyvallah” etmemektir. Basın, kamu ve devlet ahlakının önemli savunucularındandır. Bu fonksiyonu kendi varlık nedeninden alır. Kendi yerini belirlerken siyasetçiler, bürokratlar ve çıkar grupları ile karşılıklı yer tutuşmalarını dikkate almadan görev yapar.

Bir ülkede siyaset, devletin soyulması üzerine kurgulanmış ise başka kurum ve kuruluşlar ile kişilerin de bu sisteme aşırı biçimde angaje olmalarına şaşmamak lazım. Malum; at sahibine göre kişner.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder