7 Ocak 2011 Cuma

Kırsal Alan Gelişmeden Çağdaş Kent Olunamaz

Kırsal Alan Gelişmeden Çağdaş Kent Olunamaz

Gürcan Banger

Tarım ve hayvancılıkta adım adım geriliyoruz. Çünkü her an kırsalı daha fazla gözden kaçırıyoruz. Kır boşalırken kentlerde yığılma ve kır kökenli işsizlik büyük bir hızla büyüyor. Kırsal gelişme olmadan çağdaş kent olamayacağını henüz öğrenemedik. Kentlerin merkezindeki mobilyalarla övünürken kırsalın ne halde olduğuna baktığımız bile yok.

Türkiye’nin kentleşme süreci ilginç bir serüvendir. Kırlardan kentlere olan insan akışı ülkenin geleceğini belirleyen önemli bir sosyal olay görünümü verir. Gerçekten 1950’lerle birlikte başlayan dönemde kırdan kente sosyal göç, Türkiye’nin en önemli dinamiklerinden birisi oldu. Kentlerin giderek artan albenisi, kırsal alanlardaki gelirin yetersizliği, değişik dönemlerde uygulanan ekonomik politikalar ve iç istikrarsızlıklar kırın hızla kentlere göçmesine neden olmaya devam etti. Ama genel anlamda kırsalda yaşayan insanları kentlerin cazibesi mi çekti, yoksa kırsal doğru ilginin gösterilmeyişi mi insanları kentlere itti; bunu tartışmak gerekir.

Kentlerin daha nitelikli bir yapılanmaya sahip olabilmesi için insanların kırsal alanlarda yaşamayı kabul etmesi gerekir. Ama kentlerin kır çevresinde bu tür nitelik geliştirmeleri yapılmadı. Kır insanları, bir oy deposu haline getirilmenin ötesine geçemedi. Zaman zaman siyasi rant mekanizmaları nedeniyle ekonomik kazançları artıyor gibi görünse de; kır, her geçen yıl gerilemeye devam etti. Kırsalı (dolayısıyla tarımı ve hayvancılığı) Ankara’da oturarak yönetmeye çalışan siyaset ve bürokrasinin başarılı olmasını beklemek de bir hayal olurdu. Kırın dengeli gelişimi sağlanmadı. Hâlbuki kırsal yapıyı çözücü ve göçü hızlandırıcı politikalar yerine köy yapısının devamını sağlayacak politikalar seçmek gerekirdi.

Belki de şimdiye dek uygulanana, politikasızlık demek daha doğru olur. Kırdaki yaşamın iyileştirilmemesi sonucunda oluşan göç ile kentlerde yeni sorunlar oluştu. Geçim zorlaştı. İşsizlik arttı. Barınma sorunları gecekondulaşma ile birlikte dayanılmaz bir hal aldı. Yerel yönetim hizmetleri belediyelerin mali boyutlarının çok ötesine geçti. Pek çok kentte vatandaşlar yerel yönetim hizmetleri için giderek artan maliyetler ödemeye başladılar. Özetle; sosyal göç, bugün kentlerde yaşadığımız pek çok sorunun ana kaynağıdır. Görünen o ki, göç olgusu etkisini yitirene dek bir sorun kaynağı olmaya devam edecektir.

Kentleşme sürecinde de başarılı olduğumuz söylenemez. Fiziksel altyapısı yeterli hazırlığa sahip olmayan kentlerimiz göç ile birlikte ciddi altyapı sorunları ile karşılaştılar. Kentlerimizin kültürel ve sosyal yapısı da benzeri bir erozyonla karşılaştı. Kırda birikmiş olan tarım toplumu kültürü, kentlerde var olan kentli kültürünü sildi süpürdü. Şimdi kentlerimiz küreselleşmenin de etkileriyle bir başka yöne (farklı bir ezilmişliğe) doğru savruluyor.

Yukarıda sözünü ettiğim süreci Eskişehir’de kaçınılmaz olarak yaşıyor. Yaşam koşullarının olumsuzluğundan ve gelir yetersizliğinden Eskişehir kırsal nüfusu da hızla kent merkezine boşalıyor. Bu gidişle Eskişehir, sadece kent merkezinden oluşan bir il olacak gibi.

Sanırım; önce Eskişehir kırsalının bir sorun olduğunu kabul ederek başlamak zorundayız. Kent merkezinde yaşanan sorunların çözümünün kısmen kırsal alanlardaki sorunları çözmekten geçtiğini kavramamız gerekiyor. Eskişehir kent merkezinin geleceğini, ilçe ve köylerimizin geleceğinden ayrı düşünmemiz mümkün değildir. Eskişehir kırsalının sorunlarını çözemeyen bir zihniyet, kent merkezinde ok daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacaktır.

AB sürecinde bize dayatılan tarım politika ve yaklaşımlarının sorgusuz uygulanması ile kırsaldaki sorunların daha da artması hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Kırsal kesimde refah ve gelir artırıcı önlemleri almadığımız sürece bu kayıtsızlık, bize kent merkezinde artan işsizlik ve buna bağlı yeni sorunlar olarak geri dönecektir. Unutmayalım ki; bir il, kök – gövde – dal olarak kırsalı ve merkeziyle bir bütün oluşturuyor.

Yaşadığımız kentin kırsalının hak ve hukukunu savunmak da kentli yurttaşlar olarak bize düşüyor. Çiftçinin, köylünün iyi yaşam hakkını ne denli savunursak, kentte iyi bir yaşam hukukunu da o denli savunuyor olacağız. Kır yoksa kent de yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder