19 Ocak 2011 Çarşamba

Yaşadığımız Çağda Eğitim - 2

Yaşadığımız Çağda Eğitim - 2

Gürcan Banger

Bilgi Çağı’nın bir özelliği, küresel sürecin özelliklerine de bağlı olarak bilginin hızlı üretilmesi ve benzer bir hızda tüketilip eskimesidir. Bu nedenle bu çağda okul eğitimi bireylerin yaşam başarısı için yeterli olmamaktadır. Yaşadığımız dönemin gereği, bireylerin ve kuruluşların bilgi birikimlerini biteviye yenilemeleridir. Bu durum, yaşamın kendisinin sürekli bir eğitim ortamı haline gelmesini zorunlu kılıyor. Dolayısıyla okul dışında kalmış olan yurttaşların yaygın eğitim mekanizmaları ile kendilerini geliştirebilecekleri ortamların yaratılması gerekiyor. Bu konuda bilinen uygulamalar dışında devlete, yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına ve özel girişime yeni görevler düşüyor.

Hiç kuşkusuz; yaşam sadece fen bilgisi ve sosyal bilgilerden oluşmuyor. Örneğin geçmişte politikacıların işi olarak görülen bazı alanlar, bugün sıradan yurttaşların ilgi ve etkilenme alanı içine girdi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, katılma hakkı veya demokrasi gibi kavramlar giderek insan yaşamının bir parçası haline geldi.

Eğer insanın yaşamına etki eden bir alan varsa, bu alanla ilgili bir eğitim – öğretim süreci de olmalıdır. Günümüzün okullarında ve yaygın eğitim mekanizmalarında sosyal ve sivil yaşamın unsurları olan konular da müfredat olarak yer almak zorunda. Örneğin gelişen ve değişen yönleriyle birlikte demokrasi ve insan haklarının ilköğretimden üniversiteye, yerel kurslardan yaygın halk eğitimine kadar her düzeyde yer almasını zorunlu görürüm. Belki de; öncelikle bu eğitimin muhatapları ve katılımcıları siyasetçiler ile bürokratlar olmak durumundadır.

19’uncu yüzyılda yaşamış bir Fransız politikacı, düşünür ve tarihçi olan Alexis de Tocqueville’in anlamlı bir söyleyişi var: “Demokratik toplumlar içinde her yeni kuşak, yeni bir halktır.” Bu özdeyişin bize hatırlattığı birkaç temel konu var. Kaçınılmaz biçimde demokrasi kültürümüzü genişletmeliyiz. Bunun için eğitime ihtiyacımız var. Genişleyen kültür ise yeni kuşaklar için yeni açılımlara gerek duyuracak. Bu durumda da eğitimin değerini karşılayacak yeni atılımlara birkaç kat daha fazla önem vermeliyiz.

Özetle; yaşamda bize gerekli olan her unsur, artık yaşamın her alanında eğitim konusudur. Okulda veya okul dışında…

Yeni Eğitim
Eğitim konusunda okuduklarımda karşıma çıkan Bilgi Çağı okulları manzarası ile yukarıda anlattığım okul anılarım arasında uçurumlar olduğunu görmek şaşırtıcıydı. Bu çağdaş denemelerden birisi olan Sudbury Vadisi Okulu modelinin benim ortaokulu bitirdiğim yıllarda başlamış olması ise eğitim zihniyeti açısından nerelerde kaldığımızı bir kez daha beynime kazıdı.

Eminim ki; eğitim bilimi alanında çalışanlarla eğitim konusuna yakın ilgi duyanlar için Sudbury Vadisi Okulu modeli ya da Demokratik Değerler Okulu modeli iyi bilinen örneklerdir. Bu konuda eriştiğim bazı bilgileri, çok fazla detaylara girmeden paylaşmak isterim. İlk Sudbury Vadisi Okulu, 1968 yılında ABD’de Massachusetts eyaletinde Framington’da kurulmuş. Bugün dünyada farklı ülkelerde bu modele uygun olarak eğitim yapan 40 dolayında okul var. (100 dolayında olduğunu söyleyen yazarlar da mevcut.) Bu okullar kendi eğitim felsefelerine uygun olarak 4 ile 19 yaş aralığında öğrenci kabul ediyorlar.

Bu okullar, her biri eğitim konusunda radikal reformistler olan Freire, Illich, Parker, Dewey, Rogers, Neill, Ferrer, Montessori gibi uzmanların görüşleri çerçevesinde kurulmuş. Bu düşünürlerin birleştikleri ortak nokta; zorunlu bir programın, aşırı kuralcı biçimde düzenlenmiş ders tür ve içeriklerinin, yaş gruplarına göre sınıf oluşturmanın, hatta sınıfların mevcudiyetinin kendisinin ve kademe ayrımı yapmanın öğrencilerin yaratıcılıklarını öldürdüğü yönünde. Demokratik Değerler Okullarında bu dar çerçeveyi aşmak iki temel fikir uygulamaya konmuş: Eğitsel özgürlük ve demokratik yönetişim.

Bu modele uygun okullarda eğitim felsefesi, insanlara erken yaşlarda güven ve sorumluluk duygusu aşılamayı hedefliyor. Bu nedenle öğrenme süreçlerini öğrencilerin kendilerine bırakıyor. Öğrenciler, ne yapmak istiyorlarsa zamanlarını buna uygun olarak harcıyorlar. Bu okullarda belli bir müfredatın öğrencilere ‘öğretilmesi’ yerine öğrencinin kendi özelliklerine ve isteklerine göre öğrenmesi esas alınıyor.

Günümüzde her kişinin farklı bir öğrenme çizgisi veya modeli olduğunu biliyoruz. Bir başka deyişle; herkes, öğrenme sürecini bir diğerinden farklı yaşıyor. Bu da sınıf gibi toplu bir ortamda ortalama öğrenciye göre anlatılmış bir dersin başarısız olmasını getiriyor. Bu gerçek, eğitimin kişiselleştirilmesi ve her öğrencinin kendine uygun bir öğrenme modeli uygulamasının daha doğru sonuçlar vereceğini ifade ediyor. Bu nedenle Demokratik Değerler Okullarında sabitlenmiş bir müfredat, sınav, ödev ve yönlendirme gibi alışılmış usul ve teknikler kullanılmıyor. Sadece okulu bitirirken; öğrencinin öğrenmek istediklerini ne ölçüde başardığı konusunda bir tez hazırlaması ve sunması isteniyor.

Okulun yönetimi de bizdeki modele göre hayli farklı. Okulda tüm kurallar, nüfus oranlarında oluşan komitelerde öğrencilerin, öğretmenlerin, ana-babaların ve idari personelin demokratik katılımıyla oluşturuluyor. Aykırı durumlar yine bu gruplardan gelen katılımcıların oluşturduğu bir jüri ile ele alınıyor. Sözün özü; böyle bir okul hayal gibi ama gerçek… Hem de dünyanın gelişmiş ülkelerinde başarı ile uygulanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder