20 Ocak 2011 Perşembe

Meslek ve İş Sahibi Olmak

Meslek ve İş Sahibi Olmak

Gürcan Banger

Sabah saatinde kulak misafiri oluyorum. TV kanalında kuşak programlardan birisinde tiyatro emekçisi Abdullah Şahin konuk… Bir ara söz, tiyatrocu olmak ile kazanç sahibi olmaya geliyor. İki kadın sunucudan birisi, Şahin’e: “Çocuklarınızın meslek olarak tiyatroyu seçmelerini ister misiniz?” şeklinde soruyor. Tiyatrocu bu soruyu “Öncelikle geçimlerini daha kolay sağlayacakları bir meslek seçmelerini isterim” diyor. Sonra “Tiyatrocu ilk 30 yıl para kazanmaz; sonrası ile zaten belirsiz” şeklinde devam ediyor.

Gerçek anlamda katma değer üreten mesleklerden hangisinde insanın geçimini sağlaması daha kolay? Doktor olmak isterseniz; uzun ve pahalı bir eğitim süreci yaşamanız mümkün. Temel bilim dallarından birisini bilim insanı olarak seçmeyi denerseniz kendinizi sıradan bir devlet memuru olarak ya da hâlâ aranıp duran bir işsiz olarak bulabilirsiniz. Meslek keyfini ve geçim imkânını birlikte yaşamak sadece seçilecek okula veya isteğe bağlı değil. İnsanın sosyal, kültürel özellikleri ile kişiliği de başarı da etkili oluyor.

Okul ve Meslek
Hiç kuşkusuz; şimdi ailenin büyükleri eskiye göre daha bilinçli. Anne ve babalar çocuklarının geleceğinin belirlenmesinde etkili olabilecek okul seçimi konusunda daha duyarlı davranıyorlar. Bu hassasiyet, daha anaokulu ve ilköğretim okulu seçimi aşamasında başlıyor. Lise ve üniversite ile sürdürülüyor. Ama sürecin tamamına bakıldığında; gelecekte kişinin ana çalışma alanı olacak meslek seçimi, adeta okul seçimine indirgenmiş gibi.

Gerçekten yasal mevzuat ve mesleğin içsel gerekleri nedeniyle gerekli eğitimin karşılığı olan bir diploma sahipliği olmadan yapılamayacak meslekler var. Bu nedenle eğitim kurumlarının bir bölümü, doğrudan meslek edinmeye yönelik öğretim yapıyor. Örneğin bir tıp fakültesini bitirmeden tıp doktoru olmak mümkün değil. Mühendislikler mimarlık veya eczacılık gibi meslekler için de böyle bir durum var. Ama eğitim koşuşturması içinde örneğin mimarlık bölümünü bitirmenin, insanı mimar yapmadığı konusu sıklıkla unutuluyor. Bir diplomanın bir mesleğe dönüşmesi için gerekli eğitimin yanında olgunlaşmayı sağlayacak iş deneyimi gerekli. Bazı üniversiteler bu sorunu aşmak için eğitim süreçlerine işyeri çalışmasını standart bir stajdan daha fazla oranda katmayı deniyorlar.

Zaman zaman lise eğitimini bitirmiş veya bitirmek üzere olan genç insanlardan üniversite seçimi hakkında görüşlerimi aktarmama ilişkin öneriler alıyorum. İş alanlarına ve mesleklere ilişkin bilgi ve deneyimimi aktarırken, bir gözlem yapma fırsatım da oluyor. Pek çok genç insan bir mesleği edinmek istemesini, o mesleğe ilişkin beceri ve yatkınlığı ile karıştırıyor. Nasıl mimarlık eğitimi ile mimar olmak farklı kavramlarsa, benzer biçimde mimar olmayı istemek ile başarılı bir mimar olmak da çok farklı. Kuşkusuz; başarılı bir meslek sahibi birey olabilmek için eğitimi alınan işi sevmenin çok olumlu etkileri var; ama bazı mesleklerin, kişisel beceri birikimi ve yatkınlıkla çok yakından ilişkili olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Okul seçiminden devamla meslek sahibi olmaya çalışırken, bu süreçle ilgili bir başka soruna ilişkin gözlemimi daha aktarmak isterim. Diğer eğitim kademelerinde de söz konusu olmakla birlikte; özellikle yüksek öğrenim döneminde öğrencilerin sadece derste verilenlerle yetinmeye çalıştıklarını sıklıkla gözlemişimdir. Bunda sistemin, genç insanları sınavlarda başarılı olmaya odaklamış olmasının etkisi var. Böylece öğrenciler eğitim süresinde verilmek istenen bilgi ve deneyimin pek azını edinmiş olarak mezun oluyorlar. Çünkü sınavların eğitim – öğretim sürecinin tamamını sınaması mümkün değil. Geçecek kadar öğrenmek yeterli bulunuyor. Eğitim sistemimize dikkatle ve yansız olarak baktığımızda; sistemin ne denli sınav başarısı odaklı olduğu kolaylıkla görülecektir. Belki de sistemin son 40-45 yıldaki en önemli ve yükselen başat sorunu bu.

Bugün geleneksel okullar dışında eğitim veren sosyal, kültürel ve eğitsel kuruluşlar var. Mesleki eğitim yanında öğrencilerin ek yabancı dil, bilgisayar kullanımı ile sosyal ve kültürel dallar gibi konularda kendilerini geliştirerek okul sürecine destek olmaları gerekiyor. Zaman ölçüsünde düzenli spor yapmayı da ilave ederek bu ek çalışmaları, okulun yarattığı dar bakışı aşmanın yollarından birisi görmek lazım.

Yukarıda kısaca değindiğim bir noktayı daha vurgulamakta yarar var. Bazı okullar doğrudan bir meslek alanı ile ilgili olmakla birlikte fizik, sosyoloji, antropoloji, filoloji, tarih veya coğrafya gibi dallarda eğitim veren kimi okullar bir meslekten daha çok bir formasyon (bilgi birikimi ve yetkinlik) kazandırmaya yönelik. Tabii ki; formasyon eğitimi veren okullar sonrasında da uygun mesleklere yönelim söz konusu olur ama meslek ve formasyon arasındaki farkı da doğru kavramak gerekir.

Doğru okul, meslek veya formasyon seçimleri için yaşamın önümüze getirebileceği tehdit ve fırsatlar konusunda daha bilinçli, dikkatli ve duyarlı olmamız gerekiyor. Yanlış bilgiler üzerine kurulmuş bir gelecek beklentisi, bizi muhtemelen varmak istediğimiz noktadan başka her yere götürebilecektir.

Daha okula başlarken; kişi, amacını önüne doğru koymalı. Eğitim süresi içinde kendisini daha fazla geliştirmek ve iş ortamları ile ilişki kurmak için gayret içinde olmalı. Bu ön hazırlıklar daha sonra iş yaşamının kurulmasında ciddi katkılar yapıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder