5 Temmuz 2010 Pazartesi

İşte; Size Bir Gelecek Senaryosu…

İşte; Size Bir Gelecek Senaryosu…

Gürcan Banger

Maket, bir binanın modelidir. Aynı şekilde bir yapı planı da bir modeldir. Elektrikte “Dirençle akımın çarpımı, direncin üzerinde düşen gerilime eşittir” dediğimizde bir modeli dile getirmiş oluruz. İktisatta “Fiyatı düşen malın talebi artar” dediğimizde bir talep modelinden söz etmiş oluruz. Benzer biçimde “Fiyatı yükselen malın arzı da yükselir” ifadesi ile bir başka modelden (bir arz modelinden) söz etmiş oluruz.

Modelleri; dünyayı daha iyi anlamak ve açıklamak için hazırlarız. Bir başka model türünü ise geleceği tahmin etmeyi kolaylaştırmak için geliştiririz. Bir model, gerçek yaşam için bir basitleştirmedir. Soyutlama ve genelleme yolu ile yapılır. Her zaman hata ihtimali içerir. Yaşamın kesin olarak modele göre işleyeceğini söyleyemeyiz. Modeller de duruma göre iyileştirme ve geliştirme ihtiyacı gösterirler.

Örnekleyerek devam edelim. Bir hidroelektrik santralı (barajlı elektrik santralı) bir bilgisayar programı olarak düzenlenip bir takım tahmin çalışmaları yapılabilir. Baraja gelen su miktarı azaltılarak veya çoğaltılarak yapılacak santralın bu durumlarda nasıl davranacağının analizi yapılır. Yine aynı örnekte santralın arızalı olabileceği durumlar öngörülerek işletmenin ne şekilde olması gerektiği hususunda öngörüler ve işletme politikaları üretilmeye çalışılır. Bu analizlerin karşılığında elde edilen sonuçlara bakılarak santral yapısı veya elektrik sistemi için değişiklikler veya iyileştirmeler planlanır. Bilgisayar programına aktarılan verilere bağlı olarak yapılan her deneme, bir ‘senaryo’ olarak kabul edilir. Dolayısıyla santral modeli; ‘iyi’, ‘orta’, ‘kötü’ veya ‘felaket’ senaryoları altında denenerek gerekli yatırım kararları için dayanaklar elde edilmeye çalışılır.

Yukarıda sözünü ettiğim hidroelektrik santralı programını girişleri ve çıkışları olan bir ‘kara kutu’ olarak düşünebilirsiniz. Girişe beslediğiniz her senaryo için çıkıştaki sonuçları alır ve değerlendirirsiniz. Bu yaklaşıma ‘senaryo tekniği’ ya da ‘benzetim (simülasyon)’ adı verilir. Bu tür yaklaşımlar gelişmiş ülkelerde ülkenin ekonomisinin veya sosyal yaşamının anlaşılması ve öngörülmesi için sıklıkla kullanılır. Önce bir senaryo hazırlanır ve daha sonra ülkenin bir sistem olarak bu senaryoya nasıl tepki vereceği araştırılır. Mevcut devlet ve toplum düzeninin bu senaryo şartları altında kalıcı ve sürdürülebilir olup olmadığı incelenir. Bu tür çalışmalar genellikle ciddi strateji ve araştırma kuruluşları tarafından yapılır. Buna benzer araştırma ve tahmin yöntemleri, ülkemizde oldukça yenidir ve ne yazık ki, değeri doğru biçimde yeterince anlaşılamamıştır.

Yakın zamandaki köşe yazılarımı izleyenler, 2011 yılında (aynı zamanda yakın ve orta vadede) bazı ekonomik, sosyal ve siyasal değişim öngörülerinde bulunduğumu hatırlayacaklardır. Bu yazıda; ülkenin orta vade geleceğini belirlemek üzere üzerinde düşünülmesini önerebileceğim bir senaryo kurgulamak istiyorum.

Mevcut kamuoyu araştırmalarını izlediğimizde; Akparti’nin oy olarak kayıplara uğradığını, buna karşılık CHP ve MHP’nin oylarını artırdığını gözlüyoruz. Aynı zamanda Akparti + CHP + MHP üçlüsünün oy toplamının yüzde 80’lerin üzerine çıktığını ve yığılmanın (diğerlerine barajı geçme şansı bırakmayacak biçimde) bu üç partide oluştuğunu gözlüyoruz. Sarıgül’ün yeni parti kurmaktan vazgeçmesi ve yeni kurulan partilerin beklenen yükselişi sağlayamadığının gözlenmesi de bu üçlüde bir toplaşma olacağı yönünde ipuçları veriyor.

Diğer yandan aynı kamuoyu anketleri ‘yıkılmaz’ gibi görünen Akparti iktidarının, (şu anki durumda da olsa) 2011 Genel Seçimi’nde Meclis çoğunluğunu ve dolayısıyla hükümeti yitirebileceğine dair işaret veriyor. Mevcut veriler, 2011 seçimleri sonrası en olası hükümetin CHP’li başbakanın yönetiminde CHP + MHP koalisyonu olabileceğini söylüyor. Halkın muzdarip olduğu işsizlik, gelir yetersizliği ve geçimsizlik sorunlarının çözülemediği (ki bu sorunlar, şikâyetlerin yüzde 80 küsurunu oluşturuyor) süreçte Anayasa değişikliği referandumunun da siyasal iktidar aleyhine sonuçlanması yükselen bir diğer ihtimal olarak görünüyor. Ekonomi dışındaki sorunların, halkın yüzde 10’undan daha fazlasını ilgilendirmediğini kamuoyu anketleri net biçimde gösteriyor.

Toplumun siyasal İslam kanadına baktığımızda; Akparti’yi ve onun hükümetini açıkça veya kerhen destekleyen kesimler var. Geçmişte, 1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidarında olduğu gibi; Akparti iktidarında da bu kesimlerin daha ‘rahat’ olduklarını söylemek yanlış olmaz. İktidarın CHP + MHP lehine değişmesi, hiç kuşkusuz bu kesimleri memnun etmeyecektir. Toplumun siyasal İslam kanadının (özellikle radikal İslamcıların) 2011 seçimlerine giden süreçte ve sonrasında ‘nasıl davranacağına’ ilişkin öngörülerde bulunmak gerekir. Keza etnik tabanlı çatışma potansiyelinin yükselebileceğini de öngörebiliriz.

Hiç kuşku yok ki; Türkiye’nin siyasal olarak (ulusalcılığın öne çıkacağı) bir değişime gittiği bu süreçte değişen başka konularda olacaktır. Örneğin AB ile olan mesafenin artması, İslami inançlara göre yönetilen bazı komşularımızın ve biraz daha uzaktaki ülkelerin ulusalcı iktidardan memnuniyetsizlikleri bazı iç ve dış sorunlara neden olabilir. Diğer yandan Avrupa’nın genel anlamda bir daralmaya ve darboğaza doğru gidiyor olması, bu ülkelere olan ihracatımızı da olumsuz etkileyecektir. Avrupa’ya olan ihracattaki daralma ise pek çok açıdan ülke ekonomisini olumsuz etkilemeye şiddetle adaydır. CHP + MHP koalisyonu ile birlikte Akparti iktidarına oranla daha fazla devleti eksen alan ‘devletçi uygulamalara’ tanık olabiliriz. Bu konuda; partilerin tek tek bile olsa yeterli netlikte programları olmadığı için şimdilik kestirimde bulunmak kolay değil. Siyaseten ise Akparti’nin Ergenekon operasyonlarına cevaben yeni iktidar döneminde (deyim yerindeyse) ‘Menemen laiktir, laik kalacak’ operasyonları izleyebiliriz.

Diğer yandan; önümüzdeki kısa ve orta vadede tekrar yükselmeye başlayan sıcak para ihtiyacı ile tehditkâr cari açık gerçeği, belirleyici olgular olarak karşımızda duruyor. Doğrusu; ekonominin yüzde 11,7 gibi bir oranda büyüdüğünün açıklanması ve sonraki yıllar için yapılan öngörüler benim açımdan tatmin edici olmadı. Yaz aylarının ardından başlayan 2 yıllık dönemin dikkatle ve ihtiyatla izlenmesi, akılcı önlemler ile B-C planlarının hazır edilmesi gerektiği kanısındayım.

Öngördüğüm durum budur. Dilerim; yanılan ben olurum; ülke ve toplum için her şey güllük gülistanlık olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder