10 Temmuz 2010 Cumartesi

Lider Diye Bir Adem…

Lider Diye Bir Adem…

Gürcan Banger

Sanırım; bir iş kültürü eğitiminde duymuştum. Eğitimi alan grup belediye çalışanlarından oluşmuş. Eğitmen, toplam kalite eğitiminde kurumsal liderlikten söz ediyor. Bir iş ortamında takımların önemini ve bu ekiplerin yönetilmesinde liderliğin yerini vurguluyor. Liderlerin başarının elde edilmesindeki rolünü ifade etmeye çalışıyor. Derken eğitimi alan personelden birisi söz istiyor. Açıklaması ilginç: “Ben, belediye başkanımızdan başka lider tanımam. Bir belediyede birden fazla lider mi olurmuş?”

Bildiğiniz gibi; bir lider genellikle motive edici, etkileyici, güzel örnekler verebilen ve yol gösteren kişidir. Liderlik yapmanın gerekleri arasında insan, etkileme gücü, hedef, ve iletişim olması gerekir. Dolayısıyla bir belediye başkanı lider olabildiği gibi, bir fabrikada bir çalışma takımında yukarıdaki özellikleri sağlayabilen bir kişi de lider olabilir. Ama bizim kültürümüzde liderlik; başbakanlık, parti genel başkanlığı veya yönetim kurulu başkanlığı olarak anlaşıldığından, insanların kendi liderlik niteliklerini geliştirmeleri de fazlasıyla öngörülen bir durum değildir.

Sorun, sadece liderlik kavramını doğru kavramayışımızdan kaynaklanmıyor. Aynı zamanda çevremizdeki ‘kötü lider’ örnekleri, yeni insanların kendilerini geliştirip toplum tarafından kabul görmelerinin de önüne geçiyor. “Doğrunun kendilerine menkul olduğu” veya “doğruyu yalnız kendilerinin bildiği” gibi görüntüler veren yöneticiler, liderliğin de böyle ‘otokratik, hegemonyacı ve jakoben’ bir tarz olduğu gibi yanlış bir izlenim yaratıyorlar.

Bu tür olumsuz örnekleri yakın ve uzak çevremizde kolaylıkla görebiliyoruz. Bu kötü örnek, kimi zaman bir parti başkanı, bazen ise bir yerel yönetici olabiliyor. Ama bundan daha kötüsü, halkın bu liderlik yorumunu içine sindirmiş olması… “Biz adam olmayız” ya da “Bunların hepsini asacak bir lider lazım” gibi bir yaklaşımla başlayan bir süreçte olumsuz lider örneklerine ‘gel gel’ yapmaya devam ediyoruz. Böylece duyarlı yurttaşlık, katılımcı demokrasi ve paylaşımcılık gibi önemli ve değerli kavramlar da bu liderlik tantanası içinde ‘güme gidiyor’. Hani insanın dönüp kendisine Nazım gibi diyesi geliyor: “Kabahatin çoğu sende…”

Belki de bir makama soyunana öncelikle liderlik terbiyesi ve görgüsü konusunda sıkı bir eğitim vermek lazım. Bu dersler manzumesinin ilk adımında da liderin başka insanlardan etkilenebilir olmasının olağan bir durum olduğu anlatılmalı. Bir liderin kendisini geliştirmesi için öncelikle dinlemeyi, başka görüşlere saygı duymayı ve aykırılarla lehte olanları aynı objektif süzgeçten geçirip yararlanmayı bilmesi gerekir. Bir lider, kendini geliştirme konusunda asla ‘benimkiler ve ötekiler’ ayrımcılığı içinde olmamalı.

Son zamanlarda bir kez daha gözlediğimiz bir gerçek var. Liderlik; bir kez daha kürsüde yüksek şiddetle bağırıp çağırmakla eş tutuluyor. Muhalif olunan kişi veya kesime ne kadar yüksek sesle ve sert üslupla cevap verilirse, sanki o denli fazla ‘lider’ olunuyor. Adeta aşırı miktarda motive olmak, daha ‘cazip’ lider olmakla eşdeğer oldu.

Hâlbuki lider, öncelikle bir fonksiyon ve görev insanıdır. Bu nedenle önce varlık nedeni olan misyonunu ve hedeflerini (genel çerçeve olarak da olsa; dolayısıyla bunları yerine getirmek için gerekli plan ve programları) ortaya koymalıdır. Eğer liderliğe soyunan kişi, aynı zamanda da yönetimin başına gelmeyi istiyorsa bu isteğinin arka planını ortaya koymalıdır. Sadece kendini ve ilgili toplumu motive etme gayretiyle (ya da medya marifetiyle) lider olunmaz. Hava basılarak şişirilen balon, bir toplu iğne batışı ile söner.

“Hep ben”, “Daima ben”, “Ezelden ebede kadar ben” gibi bir tarz liderlik değildir. Olsa olsa böyle bir yaklaşıma egoizm ya da narsizm denebilir. Dünya örnekleri göstermiştir ki; kendini aşamamış narsist liderlerin sahneden silinişi bir balona toplu iğne batırılışı kadar kolaydır. Çabuk giderler ama geride bıraktıkları sorunlar, toplum için uzun süre acılı ağır yük olmaya devam eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder