21 Ağustos 2010 Cumartesi

Depremi Hatırladık…

Depremi Hatırladık…

Gürcan Banger

Geçmişi anmayı, geleceği kurmaktan daha çok seviyoruz. Geçtiğimiz birkaç gün gene depremlerin acısına ağlamakla geçti. Diğer yandan Kocaeli ve Düzce Depremleri, toplum olarak bize inşaat kalitesi konusunu öğretti. Pek çok can ve mal kaybına neden olan bu depremler sayesinde işin ciddiyetini az da olsa kavrayarak bazı mevzuatı ve uygulamaları değiştirdik. İyi yapı ile kötü yapı arasındaki dayanıklılık ve güvenilirlik ayrımını fark ettik. Afetlere karşı dayanabilmek için önlemler almak gerektiğini kavradık.

Ekonomik krizler de doğal afetler gibidir. Kriz öncesine kadar öğrenilememiş olanı, kriz dönemi işletmelere sert bir üslupla öğretir. Ama ne yazık ki, depremde kötü yapıların yıkıldığı gibi, krizlerde de zayıf yapılanmış işletmeler zarar görür veya yok olurlar.

Deprem sonrası, bir dayanışma dönemidir. Bu afetin yaşandığı ortamda vatandaşlar ve kuruluşların birbirlerine destek olması ve yardım etmesi beklenir. Gerçekten Kocaeli ve Düzce Depremleri sonrasında –devletin başarısız olduğu konular olsa da– böylesine bir toplumsal dayanışmanın iyi örneklerini gözledik. Benzeri dayanışma örneklerinin ekonomik kriz döneminde ve hemen sonrasında da oluşması beklenir. Özellikle yerel ve bölgesel düzeylerde kurum ve kuruluşların birbirlerine ekonomik yönden destek olmaları beklenir. Bu konuda ilk ve birincil destek görevi kamuya aittir. Yerel veya merkeze bağlı kamu birimleri (daha doğrusu; kamusal özellikli birimler), bulundukları yerleşime ve çevresine gerekli desteği sağlamak zorundadırlar.

Gelelim depremin özeline…
Yapıların deprem yer kabuğuna bağlı gibi doğal afetler karşısında ayakta kalabilmesi açısından yerleşim yerinin zemin özellikleri önemlidir. Özellikle yapı temelinin de yer aldığı ilk 10 metre gibi bir kalınlığın özelliklerinin ayrı bir önemi vardır.

Eskişehir’de yerleşim zemininin büyük bir bölümü ilk 10 metreye kadar kum, silt ve kil karışımlarından oluşur. Birkaç mahallede ise zeminin killi kum ve çakıldan oluştuğu gözlenmiştir. Bu tür bir zemin oluşumu, bu zemin üzerinde yapılaşma açısından (deprem yönünden) riskler taşımaktadır. Özellikle Eskişehir Ovası açısından bakıldığında Eskişehir’de genelde sağlam sayılabilecek tabakalar ancak 20-50 metre arasında derinlikte bulunabilmektedir.

Yer altı suyu
Yapılaşmayı etkileyen zemin özellikleri ve deprem riski açısından dikkate alınması gereken faktörlerden birisi de Eskişehir’deki yer altı suyudur. Daha doğrusu yer altı suyu seviyesinin yüksek olması, bir başka deyişle yüzeye olmasıdır.

Sıklıkla duyduğumuz ‘zemin sıvılaşması riski’ kavramının altındaki oluşturucu faktör Eskişehir yer altı suyunun bu özelliğidir. Bu konuda edindiğim bilgilere göre (Eskişehir’de olduğu gibi) yüzeye yakın bölgelerde düzgün kalın kum tabakalarının suya doymuş olması durumunda zeminin taşıma gücü azalmaktadır. Böylece depremin yarattığı fiziksel etkiler zeminin üzerindeki yapıların yıkılmasına neden olabilmektedir.

Kentin yer aldığı zeminde yaklaşık 3-6 metre arasında yer altı suyu bulmak mümkün olmaktadır. Yine kentin merkezinde (özellikle Çarşı Camii bölgesinde) sıcak su kaynaklarının bulunması zemin koşullarını (üzerindeki yapılaşmayı) taşıma açısından olumsuz etkilemektedir.

Hasar nedenleri
Riskli zeminin depremde yapıların hasara uğramasında ciddi bir faktör olduğundan yukarıda söz ettim. Şimdi bir depremde çok sayıda ölüm ve yaralanmaya neden olan betonarme yapı hasarlarının nedenlerine değinmek istiyorum. 1999 yılında Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın batı bölümünde gerçekleşen depremlerin incelenmesi aşağıda sayacağım nedenlerin dikkate alınması gerektiği sonucunu vermiştir.

Hasarların ilk nedeni, çerçeve sistemlerde (düşeyde) zayıf kolonların, (yatayda) güçlü kirişlerin bulunması olarak tespit edilmiştir. Bir diğer neden, büyük yer değiştirmeler gösteren asmolen denilen dolgu döşemelerin yarattığı kolon – kiriş sorunlarıdır. Yine kolon ve kirişlere ilişkin donatı sorunları bir başka neden olarak belirlenmiştir. Kalitesiz beton veya kalitesiz çelik kullanımı olarak özetlenebilecek kötü malzeme kullanımı nedenlerden bir diğeridir. İlk katların dayanıksız üretilmesi yapıların hasar görmesinden sorunlardan bir diğeri olarak gözlenmiştir. Özetle uzun kolon kullanımından kaynaklanan hasar nedenleri saptanmıştır. Son olarak düğüm noktalarındaki yetersizlik ve eksikliklerin hasar nedenleri arasında yer aldığı anlaşılmıştır. Eskişehir’de 1999’daki dizi depremlerden etkilenen toplam 111 ağır hasarlı, 116 orta hasarlı, 431 hafif hasarlı binanın incelenmesinde benzer nedenler gözlenmiştir.

Deprem karşı mücadele edilebilir…
Depreme karşı mücadeleyi öğrenme süreçlerini kolaylaştırmamız gerekiyor. Genelde doğal afetlere karşı mücadele yöntemlerinin eğitim yaşamımızın bir parçası haline dönüştürülmesi zorunlu.

Hatta daha ileri boyutta değerlendirmek gerekirse; depremler nedeniyle ülkemizde kazanılan tecrübe ve bilgi birikimi olarak farklı temalarda diğer ülkelerle paylaşılmasının gereğine inanıyorum. Hele ki ülke nüfusumuzun yüzde 75’inin kentlerimizde toplandığı ve bu alanlarda büyük risk havuzlarının oluştuğu göz önüne alınınca afet yönetimi konusunda da yaşadığımız örneklerle zarar azaltma işlevi göreceğimizi düşünüyorum.

Depremlerin etkisini üzerimizde yoğunca hissetmeden önce de ülkemizdeki bazı akademik çevreler deprem konusunda yaptıkları önemli çalışmalarla uluslararası literatürde yerlerini almışlardı. Ancak, son yıllarda yaşanan depremler ve depremler sonucunda yaşanan maddi ve manevi kayıpların boyutu neredeyse bir magazin havasında kamuoyunun ilgisini çekmeye başlamış, bu da medyada bir başka anarşi türü oluşturmuştur.

Yurttaşlar olarak doğru bilgiler edinmek istiyoruz. Doğru ve düzgün yapılaşmaya uygun kent planlaması ve uygulaması görmeyi arzuluyoruz. Uygun kent planları ve inşaat kalitesiyle depremlerin yarattığı tehlikelerin ve korkuların azalacağının bilincindeyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder