27 Ağustos 2010 Cuma

Dışımızdaki Dünya - 2

Dışımızdaki Dünya - 2

Gürcan Banger

20’nci yüzyılın son çeyreğinde başlayan dönemin gizemli sözcüklerinden birisi değişimdir. 1970’li yıllardan başlayarak ivmelenen değişim, yalnız bilim ve teknoloji alanına sıkışıp kalmadı. Sosyal bilimlerde, bu arada işletmecilik alanında da ardı ardına değişim rüzgârları esmeye başladı. İş dünyasının bugün yapabileceği en ciddi hataların başında işletme politika ve kurallarının değişmediği kabulüdür. Hele dünyanın bu denli hızlı değiştiği bir dönemde düne ait yönetim ve iş anlayışı ile sürdürmeye çalışmak, en kısa vadede karanlık bir sona sürüklenmek için ‘yeterli’ bir vesiledir.

Bu dönemin iş dünyasının öncelikle dikkate alması gereken konu iş odağıdır. İşin odağının nerede oluştuğudur. 20’nci yüzyılın son çeyreği öncesinde iş modellerinin odak noktası, işletmenin içinde (özellikle üretimde) oluşuyordu. Bunun temel nedeni ise kitlesel üretimdeki ciddi sorunların henüz çözülememiş ve teknolojik zorlukların aşılamamış olmasıydı. Bu nedenle işletmenin temel amacı, içerideki sorunları çözebilmekti. (Bu sorunların, dünyanın geldiği ilerleme aşamasına rağmen ülkemizde pek çok dal ve firmada çözülememiş olması, bir başka acı gerçek olarak karşımızda duruyor.)

1970’lerde başlayan süreçte elektronik, mekanik, bilişim ve iletişim teknolojileri ile lojistikteki ciddi değişim, sınaî üretimin önündeki engelleri önemli ölçüde ortadan kaldırdı. (Ne yazık ki ülkemizde üretim verimliliği konusundaki sıkıntılar sürüyor.) Son dönemde kitlesel üretim yanında daha küçük partiler halinde hızlı ve farklılık yaratan üretimin önü açıldı. Ulaşılan bu nokta ile iş modellerinin odağı da işletmenin içinden, onu çevreleyen dış dünyaya kaydı. Dış dünyada ise ilk dikkati çeken müşteri olgusu idi. Aynı şekilde tedarikçilerle ilişkiler önem kazandı. Rakiplere bakışta ise farklılıklar oluştu.

Buradan çıkarmamız gereken bir ders var. Bir iş modeline -iş politikalarına ve kurallarına- temel olan unsurlar zaman içinde değişebilir. Yaşanan çağın ve işletmenin durumuna göre iş modelinin kurulmasında yer değiştiren odak noktaları oluşabilir. Bu nedenle; bir işletmenin kendi iş modelini kurma sürecinde kuruluşun iç ve dış çevresini anlama, algılama ve modelleme konusunda yetkinlikler geliştirmiş olması gerekir.

Bazı kuruluşlar, gelecekteki iş modellerini oluşturmak üzere kurumsal danışmanlık kuruluşları ile çalışıyorlar. Bu tür kuruluşlar olarak benzeri işlerde çalıştıkları için bir uzmanlık geliştirmiş oluyorlar. Bu deneyim ve uzmanlık birikimlerinden yararlanarak yeni iş modelinin kurulması çalışmasını yapıyorlar. Ama bir işletmeye balık tutmayı öğretmek yerine balık vermek şekline dönüşürse, çok da yararlı olmuyor. Yeni iş modeli, bir kurumsal danışman ile birlikte kurgulanabilir ama içselleşmesi ihtiyacı ve zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.

Günümüzde işletmenin / firmanın dış çevresinde var olan müşteriler, tedarikçiler, rakipler ve diğer etkileyici unsurlar dün olduğundan daha önemli… Müşterilerin ihtiyaç, istek ve beklentilerini dikkate alıp istenenleri yerine getirebilen işletmeler daha başarılı oluyorlar. Tedarikçilerle uzun vadeli kazan-kazan ilişkisi geliştirebilen firmaların pazarda kalıcı olduğunu görüyoruz. Yine rakiplerin iş modelleri ve davranışları hakkında bilgi sahibi olmadan rekabet üstünlüğünü kalıcılaştırmak mümkün olmuyor.

Bir noktayı önemsemek gerekiyor. Bu da işletmenin, kendi temel yetkinliklerinin farkında olmasıdır. Bu konu, işletmenin iş deneyim birikiminden nitelikli insan yapısına, sermaye gücünden elindeki altyapı olanaklarına kadar geniş bir yelpazeden oluşur. Bir işletmenin temel yetenekleri, o firmanın dış çevredeki müşterilerin hangi ihtiyaçlarını karşılayabileceği konusunda önemli bir veridir. Rekabette kalıcı olmak isteyen firma, öncelikle kendi temel yetenek ve yetkinliklerinin farkında olmalıdır. ‘Deneyim inovasyonu’ olarak ifade edilen yaklaşım bu farkındalıktan başlıyor.

Bir işletmenin temel yeteneklerini bulup listelemek yeterli olmaz. Bu yetenek portföyünün, aynı zamanda rakiplerden daha ucuza mal edilmesi ve çeviklik açısından rakiplerden daha hızlı olması gerekir. Çevik bir şirket, öncelikle hızlı işleyen bir dünya görüşüne sahip olan işletmedir. Çevik bir şirket, hızlı düşünebilmeyi, hızlı planlamayı ve bütçelemeyi, dolayısıyla davranabilmeyi kendi içsel özelliklerinden birisi haline getirmelidir.

İş dünyasının şartları giderek ağırlaşıyor. Daha da olumsuz olan, geçmişte tembellik ve kolaycılıkla idare ettiğimiz ‘eski güzel günlerin’ geri dönmeyecek olmasıdır. İş dünyası daha zor olmaya devam edecek. İhtiyaçları, gerekleri ve değişimi doğru anlayıp faaliyette bulunabilen firmalar diğerlerine oranla daha kalıcı ve sürdürülebilir olacaklar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder