8 Ağustos 2010 Pazar

Eyvah; Futbol Sezonu Başlıyor…

Eyvah; Futbol Sezonu Başlıyor…

Gürcan Banger

Geçen futbol sezonunu paralı tahmin oyunları konusunda Avrupa’da başlayan soruşturmalar ile kapattık. Yıllardır var – yok iddiaları arasında sürüp giden şike tartışmaları biraz olsun su üstüne çıktı. Futbol, bu denli denetimsiz bir ‘endüstri’ olmaya devam ettikçe şike ve benzeri suiistimaller de durmayacak.

Futbol takımlarımızın hazırlık maçlarının bir bölümünü izleyebildik. Bu arada büyük kabul edilen takımlar Avrupa’da eleme maçları oynadılar. Takım taraftarları galibiyetlerden mutlu, beraberlik ve mağlubiyetlerden üzüntülü oldular. Ne yazık ki; transfere yüklü meblağlar harcayan takımlarımızın görüntüleri kimseyi mutlu etmedi. Sürekli yabancı kontenjanının artırılması için çığırtkanlık yapan kulüp yöneticilerinin ise bu olumsuz gidişten ders almadıkları gün gibi ortada… Ülkenin parasal kaynakları abuk subuk transfer tercihleri ile çarçur edilmeye devam ediyor. Buna “Dur!” diyen de yok. Siz de kabul edersiniz ki; yabancı oyuncu sayısı arttıkça ülke futbolunda gözle görünür bir düşüş başladı.

Futbol sezonunun resmi olarak başlamasına çok az kaldı. Muhtemelen her yıl yaşadığımız manzaralar bu yıl da tekrar edilecek. Sporun ruhuna aykırı olarak ‘sonuç - başarı odaklı’ bir sosyal ruha sahip olduğumuzdan; her şey galibiyetler, mağlubiyetler ve şampiyonluklara bakılarak algılanacak. Sonuçlara göre birileri göklere çıkarılırken, daha az başarılı olanların alınteri, çalışma ve özverisi dikkate alınmadan kıyasıya eleştirilecek, hatta karalanacak.

Başta futbol olmak üzere sporun sonuç – başarı odaklı olmasında, ‘herşeyi bilen’ spor medyasının etkin ve özel bir yeri var. ‘Çok bilmiş’ medya, takımların taraftarlarını adeta başarıya endeksliyor. Herhangi bir başarıda malum takımı yere göğe sığdıramayan medya, olağan sayılabilecek bir başarısızlıkta ise yerden yere vuruyor. Gerginlik üst düzeylere tırmandığında ise sütten çıkmış ak kaşık rolünü oynamayı tercih ediyor. Ama taraftar, medyanın rüzgârıyla sağdan sola, aşağıdan yukarıya, sevgiden nefrete, kızgınlıktan aşırı hoşgörüye savrulmaya devam ediyor. Bunda spor medyası konusunda kamusal denetimsizliğin ciddi etkisi var. Kamuoyu, spor medyasının denetimi konusunda yetersiz ve kayıtsız kalınca; yazan yazdığı ve tahrik eden ettiği ile kalıyor. (Kamu derken hiç kuşkusuz, kendimi devlete endekslemiyorum. Bu konuda sivil toplumunda son derece tepkisiz ve kayıtsız bir hali var.)

Her ligde her sezon en çok bir tane şampiyonluk pozisyonu var. Dolayısıyla takımlardan ancak bir tanesinin şampiyon olması mümkün… Böyle bir durumda şampiyon olmayanlar dışında hepsini başarısız mı saymak gerekiyor? Eğer tek kriter, ‘sonuç – başarı’ ise her sezon her ligde bir tek başarılı takım var demektir. Bu durumda diğer takımların harcadığı para, tükettiği emek ile o takımlara yönelmiş sevgi ve ilginin hiçbir önemi kalmıyor.

Medyaya bu kadar söz çarptırdıktan sonra, bir de genel anlamda bir takımın başarı modeline bakalım. Özel olarak futboldan söz ettiğime göre; bir futbol takımının başarısını nasıl algıladığımdan söz edeyim. Benim açımdan bir takımın başarısı, bir sezondan bir sonrakine hangi üstünlükleri aktardığı ve yaşanan sezondan geleceğe aktaracağı hangi farklılıkları yarattığı ile ilgilidir. Eğer bir sezonla diğeri arasındaki başlıca farklılıklar, teknik direktörün veya bazı oyuncuların değişmesi, ismi bilinen bazı yeni oyuncuların ‘satın alınması’ veya takımın sıralamadaki yeri olarak kalırsa; o takım, o sezon şampiyon olsa da başarılı sayılmaz. Bir takımı bir sezonda başarılı olarak kabul etmek için, takımın o zaman dilimi içinde neler ‘biriktirdiğini’ gözlemek gerekir.

Her futbol takımı, başarı – tanınırlık – görünürlük kriterine bakılmaksızın (ünlü veya silik veya lider ama kesinlikle) bir markadır. Ama bu markaların pek çoğundan, çok yakındakiler dışında pek kimsenin haberi olmaz. Bence bir futbol takımının bir sezonda elde edebileceği en önemli başarı, marka değerini yükseltmek olabilir.

Bir markanın temel unsurları güven, önemsenme, heyecan ve ilham verici olma ve bu markaya ait bazı temel - özel değerlerdir. Bu bağlamda bir futbol takımı, öncelikle kendi sevenlerine “Siz bana güvenebilirsiniz” mesajı vermelidir. O takımın taraftarları bilmelidir ki; takımın oyuncuları, teknik kadrosu ve yönetimi o güveni korumak ve geliştirmek için topyekûn üstün performans gösterecektir. Başarısız olsalar bile; bunda kayıtsızlık, ilgisizlik, ciddiyetsizlik ve atalet rol oynamayacaktır.

Bir futbol takımı sezondaki sıralama başarısının ötesinde; sevenlerine heyecan ve ilham vermelidir. Dünyanın marka olarak kurumsal futbol takımlarına bakıldığında, sözünü ettiğim heyecan ve ilham verici unsurların mevcudiyeti görülecektir.

Son olarak; bir futbol takımın onu marka yapacak temel değerleri olmalıdır. Öncelikle bir takım, yönetim – altyapısal gelişme – kaynak yaratma – bütçeleme – denetim – sportif yarışma – sosyal sorumluluk gibi alanlarda kaliteli, sorumlu, güven verici, yenilikçi ve önemseyici olmalıdır. Bunların üzerine kurulmamış sportif başarı, sezonluk olmaktan öteye gidemez.

Her futbol kulübü yönetimi, her sezonun bitişinde ligde elde ettiğim başarı ve başarısızlık bir tarafa; elimde ne vardı, ne kaldı ya da ne oldu demeli. Futbol, sadece ligde elde edilen derece değil. Olmamalı. Futbol bir spordur; ama ciddi bir iştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder