3 Eylül 2010 Cuma

Bölgesel Kalkınmayı Tartışmak

Bölgesel Kalkınmayı Tartışmak

Gürcan Banger

Bölgesel kalkınma ajansları konusu uzunca bir süredir ülkenin ve ekonominin gündem konularından birisi… Ama bölgesel kalkınma ve ajans konusunda farkındalığın çok yüksek olduğunu söylemek de mümkün değil. Bursa, Eskişehir ve Bilecik illeri birlikte TR41 bölgesini oluşturdular. Türkiye’de 26 tane olan bölgesel kalkınma ajanslarından birisi de bu üç ile destek vermek üzere kuruldu. Yakında açılacak destek programlarından kobi’ler, üniversiteler, yerel yönetimler, kamu kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları (STK’lar) gibi yerel ve bölgesel kuruluşlar yararlanabilecek. Dolayısıyla önümüzdeki günlerin önemli konularından birisi bu destek programlarına proje yazarak daha fazla kaynak sağlamak olacak. Bu vesile ile bölgesel kalkınma konusuna kısaca göz etmenın yararlı olacağı kanaatindeyim.

Gelişme özlemi olan bir bölgenin / yörenin kalkınmasını tartışırken dikkate alınması gereken üç ilkeden söz edebiliriz: Sosyal kârlılık ilkesi, kalkınma kutbu ilkesi, halkın katılımı ilkesi… Bir ilçe veya belde (hatta pek çok örnekte il) ölçeği, ciddi bölgesel kalkınma projeleri için uygun ve yeterli değildir. Küçük ölçeklerde kaynakların tam ve etkin kullanımı zorlukla sağlanır. Kalkınma için bulunan çözümün sürdürülebilirliğinin sağlanması zordur; genelde büyüme sorunu çözülemez.

Küçük ölçekte başlıca amacı ekonomik kâr olan işletmeler bölgesel kalkınma için yatırım yapmak istemezler. Çünkü ekonomik işletmeler, sosyal kârlılıkla fazla ilgilenmezler. Sonuçta bu tür bölgelerin kalkınması işi, devletin bir görevi olarak kalır. Diğer yandan devletin kaynakları da sınırlı ve kısıtlıdır. Devletin kaynaklarını kullanmak üzere pek çok il, ilçe ve belde yarış halindedir. Küçük ölçekli yerleşimler için bu yarış içinde ön sıralarda yer almak hiç kolay değildir. Çünkü devleti yönetenlerin de hizmet karşılığında oy beklentileri vardır. Devleti veya özel sektörü bölgesel kalkınma için ikna etmenin birinci koşulu, “Bölgede dayanışma, dışa karşı rekabet” anlayışının geliştirilmesi ve benimsenmesidir. Bu amaçla komşu yerleşimlerin öncelikle bir iletişim ve bilgi ağı kurmaları gereklidir.

Komşu veya benzer sorunu paylaşan yerleşimler, değişik düzey ve içeriklerde bilgi alışverişlerini sağlayacak mekanizmalar yaratmalıdırlar. Ortak çalışmanın birimler arası protokollerle yazılı hale getirilmesinde yarar vardır. Bu tür birlikteliklerle oluşturulacak çözümler ve projelerde ölçek sorunu çözülmüş olduğundan Ankara’dan kaynak bulmak üzere savunulması daha kolay olacaktır. “Ortak çalışma” ifadesi sadece birimlerin bir araya gelişlerini ifade etmemektedir. Kurulan ağın işleyişi için uzman destek alınmalıdır. Bu konuda katkı sağlayacak STK’lar kolaylıkla bulunabilir. Çalışmaların iyi tanımlanmış yöntem ve tekniklere bağlı olarak sürdürülmesi sağlanmalıdır.

Kaynaklar kısıtlıdır. Bu nedenle kalkınma için çok sayıda sektöre yatırım yapılması beklenmez. Kalkınmanın kutbu sayılabilecek bir sektör bulunmalıdır. Bu sektörde oluşacak kalkınmanın sürdürülebilirlik ve yayılma özelliği olması gerekir. Gelişmenin, bir sürükleyici unsurun varlığıyla ortaya çıkması beklenir. Kalkınmanın ilk örneklerini yaşatacak olan bu unsur, diğer konulardaki gelişmeden daha yüksek bir hız ve ivmeye sahip olmalıdır.

Bölgede bir kalkınma kutbu yaratılırken, yatırım çabasının tüm sektörlere birden değil; tohum sayılabilecek bir tanesine (belki bir ikincisine) yapılması gerekir. Söz konusu sektörün diğer bölgelere oranla üstünlükleri olan ve farklılık yaratabilecek bir sektör olması gerekir. Kalkınma kutbu ilkesinin önemli anlamlarından birisi de şudur: Seçilen kalkınma kutbu sayesinde bölgede yaşayan halkın girişimcilik ve yatırımcılık konusunda iç dinamiklerinin ve kendi başına (ya da birlikte) iş yapabilme becerisinin gelişmesi gerekir. (Yarın bu konuya devam edeceğim.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder