23 Eylül 2010 Perşembe

Magazinsiz Olamıyoruz

Magazinsiz Olamıyoruz

Gürcan Banger

Bir gazeteyi ya da dergiyi sayfa numaralarına kadar okuyan kişiler vardır. Bir ilgi türü ve bir tarz… İyi ya da kötü diyemem. Ben seçerek okurum. O sıra ilgimi çeken konular önceliği alır. İlla ki şunu okuyacağım diye bir tutkunluğum hiç olmamıştır.

Elime bir gazete aldığım zaman (ki bu sıra, pek çok gazete çok parçalı halde ekler veriyor), ilgilendiğim kısımlarına ilgi ve özen gösteririm. Geçtiğimiz günlerde nasılsa yaygın basının bir gazetesine sayfa numaralarına kadar göz atıverdim. Hem haber / konu başlıkları, hem de hangi konulara (yayını üretenlerin ve onu okuyanların) ilgi duyduğunu göstermesi açısından önemliydi.

Birkaç tane başlık sayayım isterseniz: “Obama’ya kampanya değiştiren Türk”… Buyurun bir tane daha: “Tam bir ruh hastasıyım”… Ya buna ne demeli: “Elimden gelse bütün personeli ya kadın yaparım ya da gay”… İşte bir başkası: “Belediyedeki hanımlara test ettirdim topuklu ayakkabıyla rahatlıkla yürünecek”… Ve sayfa başına yüksek yoğunlukta daha birçok magazin başlığı…

Gazetenin elimdeki parçasında bolca değişik giyinmişlik ölçülerinde kadın resmi konusu da ihmal edilmemiş. İster istemez aklıma kadınların katılımıyla düzenlenen güzellik yarışmalarını getirdi. Güzellik yarışmalarının bir endüstri haline geldiğini biliyorsunuz. Giyim konusundaki gelişmeler, modellik yarışmalarına da hız veriyor. İş, gazetenin tirajını veya TV kanalının izleyici sayısını artırmaya (ve dolayısıyla patrona hoş görünme meselesine) gelince, yarışmanın ve tuhaflığın bini bir para oluyor. Güzel çocuk yarışmalarından dansöz seçmelerine, bir kapalı mekânda birbirine tahammül etme yarışmasından şarkıcı seçme müsabakalarına kadar gösterinin her türlüsüne tanık oluyoruz.

Her yıl birkaç değişik yarışma ile yılın en iyi filmleri seçiliyor. Dünya ölçeğinde yerleşmiş yarışmalar var. Türkiye’de de film ve müzik yarışmalarına her yıl bir yenisi ekleniyor. Her yılın sonunda gazeteler, yılın sporcularını veya yılın iş insanlarını seçiyorlar.

Kimi zaman en uzun bıyık yarışması yapıldığı da oluyor. Sporu düşündüğümüzde ise bu sektörün kendisinin bir yarışma olduğunu hatırlıyoruz. İnsanlar koşuyor, atlar koşuyor, köpekler koşuyor. Bu koşuşturmanın adı bazen spor oluyor, kimi zaman ise kumar.

Bazı yarışmaların iyi ve olumlu katkıları var. Ödül alanlar yeni çalışmalar için teşvik ediliyor. Daha üstün başarılar elde etmeleri yönünde sırtları sıvazlanıyor. Kuruluşlar, bu yarışmaları kazanabilmek için organize oluyorlar. Örneğin çevre düzenleme veya kalite yarışmalarının böyle olumlu katkıları var.

Yarışmaların olumsuz ve sevimsiz etkileri de oluyor. Kazanamayanlar, ruhsal yönden olumsuz etkileniyorlar. Özellikle bu tür çekişmelerden çocukların olumsuz etkilendikleri biliniyor. Birkaç yarışmada alınan olumsuz sonuçlar, bireylerin yaşama karşı ürkek ve çekingen bir yaklaşım edinmelerine neden olabiliyor. Başta çocuklar olmak üzere bu tür yarışmaların bireyler üzerindeki olumsuz etkilerinin sorumluluğunun kime ait olduğu ise belli değil.

Her yıl gerçekleştirildiğini bildiğim yarışmalardan bir başkası, ‘kötü giyim’ konusunda yapılıyor. Dünyaca ünlü magazin dergi ve TV kanalları o yılın en kötü giyinen kadın ve erkeğini seçiyorlar. İlk bakışta olumsuzluk taşıyan bu yarışmanın, muhtemelen insanların iyi, güzel ve özenli giyime yönlendirilmeleri konusunda olumlu katkıları vardır.

Kötü giyinme yarışmalarında olduğu gibi bazı müsabakalar, içeriklerinin aksine olumlu gelişmelere de neden olabilir. Bazen bu özelliği dikkate alarak aklımdan yeni ve yaramaz yarışmalar geçiririm.

Örneğin -bir çocuk yaramazlığı içinde- dünyanın, ülkenin veya bölgenin en sevimsiz kişisi seçilse diye düşünürüm. Nasıl bir liste oluşurdu acaba! Kimi zaman aklımdan bir ‘nursuzluk yarışması’ düzenlemek geçer. ‘Nursuzluk’ diyorum çünkü bazı insanların içindeki kötülük, yeteneksizlik veya ruhsal sevimsizlik yüzlerindeki ışığa yansıyor. İşin garibi, bu ‘nursuzların’ bazıları şu veya bu nedenle bazı karar ve icra pozisyonlarını işgal edebiliyorlar da. Belki bu ‘nursuzlara’ böyle bir yarışmada ödül verilerek silkinip bir miktar kendilerine gelmeleri sağlanabilir. Sağlanabilir mi?

Kanımca bazı kişilerin arsızlık, şımarıklık ve dalkavukluk becerilerini ‘onurlandırmak’ için bir ‘yalakalık yarışması ve ödülü’ de son derece uygun olur. Benzer biçimde yılın ‘en yağcı kişi ödülü’ de çok anlamlı ve değerli olacaktır. Nasıl ifade edilir bilmem ama; ‘hak etmediği halde makam işgal etme ödülünün’ de çok büyük (!) sosyal yararları olacağı inancındayım.

Ben sadece haylaz zamanlarımda aklıma gelen birkaç ilginç yarışma veya ödül sıraladım size. İster benim önerdiklerim konusunda, ister sizin aklınıza gelen yeni alanlarda ödül almaya hak kazanmış birkaç isim hatırlayabilir misiniz?

Şu magazine gösterdiğimiz ilginin birazını bilime, teknolojiye, ar-ge’ye, düşünceye, sanata, edebiyata, katılımlı spora gösterebilsek… Ah, keşke…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder