30 Eylül 2010 Perşembe

Büyükle Küçüğün Perakende Savaşı

Büyükle Küçüğün Perakende Savaşı

Gürcan Banger

Bir ara veren alışveriş merkezleri (AVM’ler) yeniden çoğalma ve büyüme sürecine girdi. 2008-2009 krizinde değişim ve ayıklanma süreci yaşayan AVM’ler yeniden hız kazandı. Sonuçta; büyük alışveriş merkezleri ile organize perakendecilik akımı, küçük tüccarın ve esnafın sosyal ve ekonomik pozisyonlarını her geçen gün daha fazla zorluyor.

Küçük perakendeci için var olma savaşı haline dönüşen bu sürecin altında bazı nedenler var. Doğal olarak ilk elde küçük satıcının finans problemlerini saymak gerekir. Yıllardır bu sektörde yer alan firmaların, giderek borçla borç kapatır hale geldiklerini gözlüyoruz. Diğer yandan; esnafa kredi veren kooperatif, sandık ve birlik gibi mekanizmalarla kamu bankaları ve kamu kuruluşlarının bu konuda yeterli olamadığı ortada. Genel anlamda ‘kendi derdine düşmüş olan’ devletin de esnafın sorunlarına yeterli yakınlığı gösterdiğini söylemek zordur.

Geleneksel perakendecinin ana sorunu, kendisini dönüştürecek bilgi birikimine ve deneyime sahip olmaması olarak görünüyor. Bugüne kadar ne akademik kuruluşların ne de meslek odalarının küçük perakende ticaret işletmelerine yeterince yardımcı olamadıklarını izliyoruz. Küçük perakendeci; düzensiz, plansız ve tesadüflere bağlı olarak piyasadan pay almaya çalışmaktadır. Merkezî bir planlamaya bağlı olarak çalışmayan (bir zincir veya franchise sistemi dışındaki) tüm küçük ticaret işletmelerinde personel eğitimi, stok ve satış yönetimi, bütçeleme, reyon düzenleme ve tanıtım gibi konularda ciddi sorunlar olduğunu biliyoruz.

Ticaret ve sanayi sektörlerindeki deneyimim, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin pazarlama ve satış fonksiyonları açısından hayli geri olduğunu gösteriyor. Üretime, kaliteye ve mekân düzenlemesine önem veren pek çok firmanın pazarlama ve satış konularında aynı derecede bilinçli, özenli ve gayretli olamadığını görüyorum.

Bugün perakendeciliğin en yakıcı sorun alanlarının başında, eğitimli personel sağlanmasındaki zorluklar gelir. Hangi küçük ticaret işletmesinin patronuna sorsanız, nitelikli satış elemanı veya yöneticisi bulunamadığından şikâyet eder. Ama ne yazık ki; meslek odaları, üniversiteler, halk eğitim merkezleri veya danışmanlık şirketleri tarafından açılan perakendecilik kursları ise yeterli ilgiyi bir türlü göremez. İşin en ilginç yanlarından birisi, alışveriş merkezlerinde çok büyük paralar yatırılarak kurulan mağazalarda da durumun aynı olmasıdır. Sanırım; satıcılığın ciddi bir iş ve satıcının önemli bir personel olduğunun anlaşılması için hem iş sahipleri hem de çalışanlar açısından biraz daha zamana ve eğitime ihtiyaç var.

Hızla gelişen organize perakendecilik karşısında küçük tüccar ve esnafın paniğe kapılması gerekir mi? Kendini gerekli değişim ve dönüşüm için istekli ve hazır hissetmeyen işletmeler için bu sorunun cevabı, kuşkusuz “Evet” olacaktır. Yeni koşulları anlayıp gerekli önlemleri almayan küçük işletmeler gerçekten bir felaket ile karşılaşabilirler. Ama bir de madalyonun diğer yüzü var.

Büyük perakende ticaret merkezlerinin geliştiği şehirlerde küçük ticaret için yeni fırsatlar doğduğu da gözleniyor. İnsanlar, nedenlerle büyük alışveriş merkezlerini tercih ederken, yine başka bazı nedenlerle küçük perakendeciden alışveriş yapmayı istemektedirler. Genelde ‘Al-Çık’ kolaylığında, belli kategoriden mallara hedeflenmiş küçük perakendecilerin ayakta kaldıkları ve gelişmelerini sürdürdükleri gözlenmiş. Yine kendine farklılık yaratan özel bir alan bulmuş küçük üretici ve perakendecilerin de başarılı olmaya devam ettikleri bilinmekte. Bunlara örnek olarak çerez, peynir, eko tarım ürünleri gibi ‘özel tatların’ pazarlamasını küçük perakendecileri sayabilirim.

Bir diğer önemli nokta, sağlam müşteri ilişkileri olan (ciddi bir müşteri ilişkileri sistemine - CRM - sahip) ve satış sonrası destek verebilen küçük perakendecilerin de ciddi avantajları olduğu bilinmektedir. Aynı kalemden olarak; sevgisizliğin giderek yaygınlaştığı bir dünyada pek çok müşteri güleryüz ve ilgi görebilecekleri mekânlardan alışveriş yapmak istemektedirler.

Büyük alışveriş merkezleri karşısında küçük tüccar ve esnafın pek çok dezavantajı olduğu ortadadır. Ama ayakta kalmak ve varlığını sürdürmek isteyen küçük işletmeler, müşterilere sunacakları farklılıkları düşünüp üretmek zorundalar.

Gerçek şu: İş yaşamı, her geçen gün zorlaşıyor. Bu süreçte iş dünyamızın deneyimsizliği olumsuz etki yaparken, yeni fırsatlar da oluşuyor. Farkındalığı yakalayıp toplumun ihtiyaçlarını okuyabilen işletmeler (değişimi içsel bir süreç haline getirmek koşuluyla) –deyim yerindeyse- başarılı bir ‘seri’ yakalayabilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder