14 Kasım 2010 Pazar

Bayram Gününün Farkı

Bayram Gününün Farkı

Gürcan Banger

Yaşamımızda benliğimizin, ben olmanın ortaya çıktığı zamanlar var. Örneğin bir sınavdaysanız, orada yalnız başınasınız; başarı için kendi başınıza kahramanca savaşmanız gerekiyor. Doğru kararı kendi başınıza vermeniz gereken zamanlar da olabiliyor. Böyle durumlarda olay ya da konu, sizinle başlayıp sizinle (ama kendi başınıza) bitiyor.

Bayramlar gibi farklı zamanlar var ki; bu günlerde ben olmaktan ziyade biz olmak gerekiyor. Aileniz, yakınlarınız, dostlarınız ve arkadaşlarınız, böyle zamanlar için ilişki ve iletişim çevrenizi oluşturuyor. Bayram, kendi özü gereği yanız başına olmuyor. Selamlaştığınız, bayramı hayırladığınız ve iyilikler dilediğiniz insanlarınız olmalı. Özetle; bayramların en belirgin özelliği, ben ile biz arasındaki farkı vurgulamasıdır.

Eğer Kurban Bayramı’nda yakınlarınızı ziyarete giderken, sadece tek bir çift ayakkabınız varsa, bu konuda seçme özgürlüğünüz yok demektir. Aslında böyle bir durumda muhtemelen seçme kavramı da tanımlanmış değildir. Çünkü tek seçeneğin olduğu bir durumda seçme yapılamaz. Yine anne ve babanızı sizin belirleyememeniz gibi, seçimin doğası gereği mümkün olmadığı başka durumlar da vardır. Ama yaşamın tamamına baktığımızda; bize bir tercihler manzumesi sunduğuna hiç kuşku yok. Yaşamımızın her anında farkında olarak veya olmayarak biteviye seçimler yapmak durumunda kalıyoruz.

Seçim yaparken, bizi etkileyen iç ve dış faktörler olur. Başka etmenleri fazlaca dikkate almadan, sadece kendi istek, beğeni veya çıkarlarımıza göre tercihler yapabiliriz. Ya da seçimlerimizde kullandığımız mantık, başka insanlar tarafından koyulmuş kural ve kısıtlar olabilir. Tercih anında kullandığımız gerekçe, “başkalarının ne diyeceği” ya da bu seçimin bizi çepeçevre kuşatan sosyal yaşam tarafından nasıl karşılanacağı olabilir. Bu tür yaklaşımlara, kullanılan referansı işaret eden “ben bakış açısı” ve “sen bakış açısı” gibi isimler veriliyor.

Verdiğimiz kararlar ve bunlara bağlı seçimler, sadece bizi etkilemekle kalmıyor; bunun yakın ve uzak çevremize de yansıları oluyor. Yukarıda değindiğim gibi kimi zaman bu etkileri dikkate almadan kararlar veriyoruz. Bazı zamanlarda da kendimizi unutarak, sadece yaratacağımız etkiyi dikkate alıp ona göre davranıyoruz.

Çevremiz hakkında bazı algı ve yargılara sahibiz. Yaşamın zihnimizdeki yansıları olan bu fikirleri, abartarak kendimizi başkalarının yerine koyduğumuz (hatta onlar adına düşündüğümüz) zamanlar da oluyor. “O, böyle düşünür” veya “Onun için en doğrusu bu” diyerek karar ve seçimlerimizin, doğruya daha yakın olduğu fikri ile kendimizi avutuyoruz. Böylelikle bencilce bir düşünce tarzından kendimizi kurtardığımız rahatlığına eriyoruz. Onunla birlikte yapılması gereken seçimleri, onun yerine düşünüp kendi başımıza alarak bencil bir paylaşım keyfi oluşturuyoruz.

İyi yaşamak, herkesin hakkıdır. İyi bir yaşamı, daha fazla tüketerek elde edeceğimiz gibi şartlanmış bir fikre sahibiz. Reklâmcılar, pazarlamacılar ve satışçılar, bizi bu fikrin doğruluğuna inandırmak için büyük bir gayret içindeler. İyi yaşamak ve mutlu olmak ile çok tüketmek arasında bir şartlanma yaratmaya çalışıyorlar. Hâlbuki çok tüketmenin bambaşka bir şey olması bir yana; iyi yaşamak ile mutlu olmanın aynılaştırılmasını da mutlak bir doğru olarak söyleyemeyiz.

Mutlu olmak, gizem dolu bir ormanda yürümek gibidir. Her adımda karşımıza çözmek üzere bir bulmaca çıkar. Bulmacanın çözümü, seçimlerimizdir. Tercihlerimizi nasıl yaptığımız, bir yandan bir sonraki bulmacanın zorluk düzeyini belirlerken, bir yandan da mutluluk enerjimize olumlu ya da olumsuz katkı yapacaktır.

Mutluluğu, sahip olduğumuz nesnelerin çokluğu ya da büyüklüğü ile ölçemeyiz. Gizemli ormanda yürürken gerçekleşen mutluluk arayışı, aslında bir iç doyum arayışıdır. Sözünü ettiğim bu iç tatmin, bir beyaz atlı prens gibi beklenmedik bir anda ve “Neden ben?” dedirtecek bir iyi şans olarak gelmez. Mutluluk, yaşam sürecinde yaptığımız seçimlerin, dolayısıyla çözdüğümüz bir dizi bulmacanın sonucudur. Özetle; bu kadar çok dış faktöre rağmen mutluluk, sonuçta kendi elleri arasındadır.

Bireysel olarak bu bayram sizi fazla etkilemese bile; yarın bayram gününe uyandığınızda, “Ben, mutlu bir bayram gününe uyandım” demezseniz, muhtemelen o gün için mutlu olmayı seçmemiş olacaksınız. Bir başka deyişle; mutlu olmak, öncelikle mutlu olmayı isteyen iyi niyettir. Talihsizlikten yakınarak, koşullarından şikâyet ederek veya yaşamla bağlarını koparıp seçimleri seçimsizliğe bırakarak mutluluğu yakalamak mümkün değildir.

Eğer gün ışığınızın azaldığını, yaşamınızdaki renklerin soluklaştığını veya yaşam enerjinizin tükendiğini hissediyorsanız; yaşama dokunurken kullandığınız niyete ve tercih yapma modelinize bakmalısınız. Özgürlüğümüzün ifadesi, seçimlerimizdir. Tercihlerimiz olmadan, mutluluğu yakalamak ise mümkün değildir. Bazı seçimler acı verebilir. Ama iyi seçimlerin tadına varabilmenin sırrı, biraz da bu noktadadır.

Bayramlarda elde geldiğince birlikte olmayı seçmek lazım. Hiç olmazsa bayramlarda yalnızlığı, yalnız olmayı seçmemeli insan. Çünkü akıp giden yaşamımız çoğu zaman bizi yeterince yalnızlığa mahkûm ediyor.

1 yorum:

  1. Kainatın yaratıcısı ve alemlerin Rabbi yüce ALLAH'a sonsuz şükürler olsun. Gireceğimiz Kurban Bayramımız bereketiyle, bolluğu ile gelsin. Tüm insanlık için hayırlara vesile olsun. Kesdiğimiz tüm kurbanlar, etdiğimiz tüm dualar kabul olsun, hayallerimizin gerçek, sevdiklerimizin hep bizimle olması dileğiyle, tüm okuyucularımın, arkadaşlarımın, dostlarımın Mübarek Kurban Bayramlarını tebrik eder sağlık, huzur ve mutluluklar dilerim.

    YanıtlaSil