5 Kasım 2010 Cuma

Kendi Fikrinin Sahibi Olmak

Kendi Fikrinin Sahibi Olmak

Gürcan Banger

Geçmişte girişimcilikten veya iş yapmaktan söz edildiğinde; sermaye, işgücü, toprak ve işe ilişkin donanım ile girişim yeteneğinden söz edildiğini bilirsiniz. Geçen yüzyılın işletme kitapları girişimden söz edildiği her noktada bu dört unsurun bulunmasını dile getirirdi. Bunlar arasında sermaye ve toprak gibi maddi yönü olan faktörlere özel bir önem verilirdi. Bu maddi unsurlar ise işçilik ile donatıldığında bir iş yapısının oluştuğu farz edilirdi.

Bugün üretim (girişim) faktörlerine baktığımızda ise daha önceleri ele alınmayan (ve sermaye ile toprak gibi somut olmayan) fikri mülkiyet gibi bir unsurdan daha fazla söz edildiğini görüyoruz. Fikri mülkiyet olarak özetlediğimiz kavram günlük iş yaşamında giderek daha sık duyduğumuz patent, faydalı model, coğrafi işaret veya marka gibi bileşenlerden oluşuyor. Yine bu kapsamda yenilikçilik (inovasyon) gibi kavramları daha sık duyarken, kopyacılığın giderek daha fazla yaptırımları olan suç olarak takibe konu olduğunu görüyoruz.

Eskilerde fiyatı olmayan malları tanımlarken, verilen örnekler arasında hava ilk sırada yer alırdı. “Hava alıp satmak” ancak espri olarak düşünebilecek bir faaliyetti. Bir malın fiyatının uygun olduğunu söylemek için “havadan ucuz” denildiğini bilenlerimiz çoktur. Birleşmiş Milletler’in 1997 yılında Japonya’da düzenlediği çevre konferansında ilk kez imzaya açılan Kyoto Sözleşmesi ile birlikte artık hava da alınan / satılan değerli mallar sınıfına girdi. Dolayısıyla kapitalizmin havayı da ticari bir meta haline getirdiği günümüzde artık havadan ucuz dememek lazım. Suya gelince; su artık pek çok durumda adı çok bilinen renkli, gazlı içeceklerden çok daha pahalı…

Bilişim ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler ve başta Internet olmak üzere medyadaki gelişmelerle birlikte bilgi üretiminde nitelik ve nicelik olarak bir patlama gerçekleşti. Bilgi bir yandan çoğalırken, özellikle Internet sayesinde çok daha kolay ulaşılır hale geldi. Internet’in sağladığı erişim kolaylığı, pek çok insanda ‘yeni türden bir özgürlük’ (bilgiye erişim özgürlüğü) fantezisi oluşturdu. Bilgi Çağı verilen bu dönemde bilginin durumu abartılarak sonsuz mutluluk senaryoları yazılmaya başlandı. Ama Internet’in yarattığı bu yanılsama ile gözleri kamaşanlar, kısa sayılabilecek bir sürede oluşan bu bilgi taarruzunun arka planını görmekte zorlanıyorlar.

İnternet, bir bilgi (enformasyon) kaynağı ve deposudur. Ama henüz bir kalite denetim sürecine sahip olmayan İnternet, aynı zamanda bir karşı-bilgi / yanlış-bilgi (dezenformasyon) kaynağıdır. Bilimsel yaklaşımlar açısından bilginin erişilebilir olmasının yanında doğrulanabilir olmasının da birincil ve vazgeçilmez önemde olduğunu unutmamak gerekir.

İnternet’in yarattığı tartışmalı bilgi bolluğu ve sanal kolaycılık ile gözleri kamaşan mutluluk oyuncusu Pollyanna’ların gözden kaçırdıkları bir önemli nokta daha var. 19’uncu yüzyılın ortalarında kaleme aldığı ünlü Manifesto’larında Marks ve Engels’in söylediği gibi; kapitalizm, sevgiyi dahi alınır / satılır hale getirmekten geri durmuyor. Benzer biçimde; bilgi, önümüzdeki dönemde giderek daha fazla alınır / satılır bir şey (meta) özelliğine sahip olacak. Kyoto Sözleşmesi nasıl ki havayı bir ticari meta haline dönüştürüyorsa; bilginin ticarileşmesinin adı da fikri mülkiyet haklarıdır. Bilginin, maddi nesneler gibi mülk edinildiği bu sürece bilginin metalaşması adını verebiliriz.

Fikri mülkiyet, bir zihinsel ve düşünsel çalışmanın sonucu üzerinde kullanım haklarının mülkiyeti olarak tanımlanmaktadır. Fikri mülkiyet hukuku; ilki, telif hakları (fikir ve sanat eserleri) ve ikincisi, sınaî mülkiyet hakları olmak üzere iki ayrı bölümde sınıflandırılır. Sınaî mülkiyet hakları ise patentler, faydalı modeller, tasarımlar, markalar, coğrafî işaretler, elektronik yonga tasarımları, yeni bitki çeşitleri ve biyoteknolojik buluşlar gibi alt dallara ayrılır.

Fikri mülkiyet hakları ile ilgili olarak iki kritik noktadan söz edilmelidir. Kritik noktalardan birincisi; bilginin mülk olarak edinilebilecek (yani parayla ödenerek satın alınması gereken) bir meta olduğu fikridir. Bu savın arkasında; kişilerin, bilgiyi üretmek için harcadıkları emeğin sonuçları üzerinde hakları olduğu yaklaşımıdır. Hâlbuki bugün Dünyada fikri mülkiyet bağlamında üretilmiş hiçbir bilgi, onu üretmiş görünen kişi veya topluluğun bağımsız yaratısı değildir. Bilgi, toplumsal özelliği olan ve önceki çalışmalar üst üste eklenerek üreyen bir soyut varlıktır. Hiçbir bilgi parçası kendi başına üretilmemiştir. Birlikte üretilmiş olanın, bireysel olarak mülk edinilmesinin bir ‘hak’ kabul edilmesi sorgulanmaya değer bir konudur.

İkinci olarak; üretilen bilginin sahibi, genelde o bilgiyi üreten kişi olmamaktadır. Bilginin üretiminde bilim adamları, mühendisler ve uzmanlar çalışmasına karşın, bir kuruluşta bilginin ve sonuçlarının mülkiyeti örneğin bu kişilerin çalıştığı şirkete ait olmaktadır. Bir buluşun, onu üreten bilim adamı adına değil de; uzmanın çalıştığı şirket adına örneğin patentleniyor olması, muhtemelen artı değere el koymanın Bilgi Çağı usulü olmalı, diyesi geliyor insanın.

Özetle; bilgi üretim süreçlerinin ivmelenmesinin veya Internet ile bilgiye erişmenin kolaylaşmasının gözlerimizi kamaştırmasına izin vermemek lazım. Kapitalist sistem; havayı da, bilgiyi de kendi modeline dönüştürmekte yetkinliklerini geliştirmeye devam ediyor.

Günümüzde fikri mülkiyet, (bu kavrama karşı siyasal veya ideolojik bakışımız ne olursa olsun) ekonomik ve sosyal yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Kavramın açıklaması ise daha fazla yaratı, daha çok yenilik ve üretip geliştirdiğine sahip olmak demek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder