21 Kasım 2010 Pazar

Kediniz Varsa…

Kediniz Varsa…

Gürcan Banger

Eğer en az bir kediniz varsa ve kitapçı rafları arasında dolaşmayı seviyorsanız, Desmond Morris’in “Kedinizi Nasıl Bilirsiniz?” isimli kitabı dikkatinizi çekmiş olmalı. Orijinali 1986’da “Catwatching” adıyla basılmış olan kitabın (Abdullah Ersoy tarafından çevrilen) Türkçesi 2010 Yazında Dost Kitabevi Yayınları arasında yer aldı. Bir çırpıda okunabilecek bir dille yazılmış olan kitap, kedinizle daha iyi tanışmanız açısından önemli bir rehber özelliği taşıyor. İki Siyam kedisini evin mensubu olarak kabul ettiğimden daha önce bu konuda birkaç kaynak okumuştum; ama Morris’in kitabının diğerlerine oranla daha ilginç olduğunu söylemeliyim.

Desmond Morris, 1928 yılında doğmuş bir İngiliz hayvan bilimci. Zooloji olarak da biline hayvan biliminin alt dallarında birisi olan etoloji de uzmanlaşmış. Etoloji, hayvan davranışlarını bilimsel açıdan inceleyen bir bilim alanı… Morris’in çalışmaları hayvan biliminden ibaret değil. Kendisi bir gerçeküstücü ressam, televizyon yapımcısı / sunucusu ve popüler bir yazar olarak da tanınıyor.

Kitap meraklıları, Desmond Morris ismini Türkçede ilgi görmüş olan “Hayvan – İnsan Sözleşmesi”, “Çıplak Maymun”, “Sevmek Dokunmaktır”, “Koruyucu Tılsımlar”, “İnsanat Bahçesi” gibi kitaplardan da hatırlayacaklardır. Kendisinin 1958 – 2006 arasında yayınlanmış (sayabildiğim kadarı ile) 50’nin üzerinde kitabı var. Türkçede yayınlanmış kitaplarından 10 kadarını raflarda bulmak mümkün.

“Morris’in “Kedinizi Nasıl Bilirsiniz? (Catwatching)” başlıklı kitabı bir çırpıda okunmakla birlikte kedi davranışlarını, kedilerin çevresiyle ve insanlarla olan etkileşimi anlamak açısından düşündürücü. Bir zamanlar Eski Mısır’da kutsal, hatta tanrı olarak kabul edilen bu hayvan türünün davranışlarını anlamaya çalışırken doğal yaşam çevresindeki canlıların muhtemelen bir kez daha farkına varıyoruz.

Kitabın Giriş bölümünde kedi – insan ilişkisinin anlatıldığı bir paragraf var ki gerçekten ilginç. Şöyle bir betimleme yapmış Morris: “Evcil kediler ve köpekler arasındaki […] farklılıktan dolayı kedi sevenler köpek sevenlerden oldukça farklıdır. Kural olarak bağımsız düşünme ve davranma yönünde daha güçlü bir kişilikleri vardır. Sanatçılar kedi severler; askerler köpek severler. O çok yüceltilen ‘grup bağlılığı’ meselesi hem kedilere hem de kedi severlere yabancıdır. Bir şirketin sadık çalışanı, bir çetenin üyesi, bir delikanlı grubunun ya da askeri birliğin üyesiyseniz, muhtemelen evde sobanın ya da kaloriferin yanında kıvrılıp yatmış bir kediniz olmayacaktır. Hırslı Yuppiler [yüksek ücret ve primlerle çalışan, kısa sürede büyük servetler edinen, her hizmetin ve ürünün en iyisini arayan beyaz yakalı gençler], gözünü yükseklere dikmiş politikacılar, profesyonel atletler, bunlar tipik kedi sahipleri grubuna girmezler. Dizinin üstünde bir kedi yatmış olan bir futbolcuyu düşünmek zordur. Bu futbolcuyu, köpeğini yürüyüşe çıkarmış biri olarak düşünmek daha kolaydır.”

Morris, kedilerin davranış modeli ile ilgili olarak şu ilginç tespitini aktarıyor: “Köpekler grup halinde yaşarlar, […]. Kedilerin karmaşık bir sosyal örgütlülüğü vardır, fakat hiçbir zaman sürüler halinde avlanmazlar. Yabanıl doğada zamanlarının büyük bölümünü avlarına tek başına gizlice yaklaşarak geçirirler. Bu yüzden bir insanla birlikte yürüyüşe çıkmanın onlar açısından hiçbir çekiciliği yoktur. ‘Sahibinin peşinden gitmek’, ‘oturmayı’ ve ‘hareketsiz kalmayı’ öğrenmek gibi şeylerle ilgilenmezler.”
Desmond Morris’in anlattıkları arasında bana ilginç gelen bir konu “Kedi niçin okşanmaktan hoşlanır” başlığı altında yer alıyor. Morris bu bölümün hemen başında sorunu cevabını veriyor: “İnsanları ‘annesi’ olarak gördüğü için.”

Bildiğiniz gibi; yavrular henüz çok küçükken anneleri tarafından yalanırlar. (Kedilerin yalanma davranışlarının açıklamasını kitabı alıp okuyacak olanlara bırakıyorum.) Morris, kedilerin insanlar tarafından okşanmayı annelerince yalanma duygusuna benzettiklerini (okşanmanın kedilere aynı duyguyu verdiğini) söylüyor. Bir başka deyişle; yavru kedi için annesi onu koruyan, besleyen ve temizleyen birisidir. Eğer kedinin yavruluk dönemi bittiği halde bu davranış (ya da eşdeğeri olan okşanma) sürdürülürse, kedi kendini bir yavru olarak hissetmeye devam ediyor. Ruhen bir yetişkin haline gelmemiş oluyor.

Bu duygusal durumdan dolayı kediler yaşlansalar bile sevgi ihtiyacını insanlara sürtünerek (ilgi göstererek) talep ediyorlar. Sevgi anında kedilerin kuyruklarını dikleştirmeleri de bu ‘anne – yavru’ ilişkisinin bir parçası olarak ortaya konuyor.

Kedilerle ilgili diğer ilgi çekici konuları anlatarak kitabı okumanın keyfini kaçırmayacağım. Ama bu vesile ile bir vurgu yapmak istiyorum. Bir yaşam çevresinde varlığımızı sürdürüyoruz. Bu çevrede insanlar kadar bizimle birlikte sokakta ya da evde yaşayan diğer canlılar var: Kediler, köpekler, kuşlar, balıklar… İnsanlar olarak birbirimizi anlamaya göstereceğimiz çabayı bizimle birlikte yaşayan hayvanlar için de gösterebilmeliyiz. Muhtemelen bunu yaptığımızda; paylaştığımız ortak yaşam çevremizin anlamını e değerini daha iyi anlayacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder