29 Kasım 2010 Pazartesi

Ya Değişeceksin Ya da Yok Olacaksın

Ya Değişeceksin Ya da Yok Olacaksın

Gürcan Banger

“Değişmek istemiyoruz” asla bugüne göre bir cümle değil. Neden derseniz; her şey, özellikle iş dünyası sürekli değişmek zorunda... Hatta değişim artık işletmelerin içsel özelliği haline gelmek durumunda. “Bugün durayım” diyen yarını kaybediyor.

20’nci yüzyılın son çeyreğinden başlayarak ortaya çıkan bilişim ve iletişim alanlarındaki gelişmeler, yönetim ve iş yapma modeli kavramında çok önemli değişimlere neden oldu. Bu değişim, ilgili diğer kavramlarla etkileşimli olarak gelişti. Bu süreçte yönetim hiyerarşisi daha yalın ve sade bir hale geldi. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin önemi arttı. Dağıtık yönetim sistemi anlayışı genel kabul görmeye başladı. Yeni türde işletmenin odak noktası, müşteri olarak benimsendi. Müşterinin ve dolayısıyla kalitenin önemsenmesi, toplam kalite adı verilen yeni bir yönetim anlayışına yol açtı. Devamla başka modellere ilerleme kaydedildi. Böyle işgörenler açısından sürekli eğitim ihtiyacı ortaya çıktı. Yaşam boyu sürecek iş kavramı yerine sürekli yenilenen geçerli iş kavramı ön plana geçti.

Diğer yandan küreselleşme ve merkezin ortadan kalkması, işletmeleri herhangi bir yönden gelebilecek rekabete açık hale getirdi. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler önem kazanırken bilişim ve iletişimdeki gelişmelere bağlı olarak hiper marketler aracılığı ile üretici ve tüketicinin yüz yüze geldiği yeni bir pazar anlayışı oluştu.

Dünya’da bu gelişmeler olurken Eskişehir, bu döneme biraz hazırlıksız biçimde yakalandı. Yöredeki devlet işletmeleri, yüzyılın ortasındaki üstün niteliklerini çoktan kaybetmişlerdi ve zamanın değişen ruhunun pek de farkında değillerdi. Geleneksel sektörlerde yığılmış olan sermaye, yeni işletme modellerine gerek duyacak yeni sektörlere hareket etmekte hevesli değildi. Ticaret ve sanayi konularında yol gösterme ve özendirme işlevlerini yerine getirebilecek toplumsal örgütlenmeler de atıl kalınca Eskişehir işletme modeli, 2000’leri tanımlayan gelişmenin biraz uzağında kaldı.

Eskişehir’in demografik olarak incelenmesi, kentimizin Antalya, Kocaeli, İstanbul, Diyarbakır, İzmir veya Gaziantep gibi Türkiye’nin önemli çekim merkezleri kadar göç almadığını ifade ederken bir gerçeği gözlerden saklamaktadır. Eskişehir önemli ölçüde göç alan ve aynı oranda göç veren bir ildir. Eskişehir’de göç çok yönlüdür. Kent dışından gelenler yanında köy ve ilçelerden kent merkezine yoğun bir akış vardır. Kentte iki üniversitenin bulunması göç trafiğini daha karmaşık hale getirmektedir. Kentin nüfus yapısının sürekli değişikliğe uğraması, kentlilik kültürünü olumsuz yönde etkiler. Çağdaş işletmelerin önemli yapı taşları olan girişimcilik, diğer birey ve kuruluşlarla birlikte iş yapma becerisi ve takım ruhu, problem çözme performansındaki yükselme eğilimi kent kültürüne özgü kavramlardır. Kent kültürü, doğrudan örgüt kültürüne etki yapar. Kent kültürünün gelişmesi, işletme kültürünü de olumlu yönde etkileyecektir.

Çağdaş işletme anlayışı, e-ticareti de içine alan bilişim ve iletişim altyapısı ile ar-ge ve inovasyon alanına yatırım yapmayı zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla işletme içi bazı parasal kaynakların bu alanlara yatırılmak üzere ayrılması gerekmektedir. Ayrıca gerek donanım gerekse yazılım olarak bilişim ve iletişim altyapısı ile iş yapma modellerinin uygun biçimde yenilenmesi zorunluluğu da ortadadır. Diğer yandan Eskişehir iş dünyasının temel sorunlarının başında yatırılabilir kaynak kıtlığı gelmektedir. Söz konusu kaynaklar ise ancak kent dışı potansiyellerden aktarılabilir. Kısaca söylenirse; Eskişehir işletmelerinin çağdaşlaşması, Eskişehir’in kendi sınırları dışından kazanacağı para ile çok yakından ilgilidir. Bu nedenle Eskişehir, değişen kente uygun yeni iş fikirleri bulmak veya üretmek zorundadır.

İyi Olmakla İlgili Küçük Bir Not
Ünlü pazarlama düşünürü Philip Kotler, pazarlama stratejilerine değindiği bir kitabında iki yazarın kaleme aldığı bir başka kitaptan söz ediyor. 1996’da yayınlanan Steacy ve Wiersema’nın pazar liderliği konulu çalışmasında işletmeler için ilginç bir meydan okuma var. Yazarlar; işletmelerin şu üç alandan en az birinde en iyilerden birisi olmaları gerektiğini ifade ediyorlar: 1- Yetkinleşme, 2- Üründe liderlik, 3- Müşteriyle sıkı yakınlık.

Bölgemizin sınai ve ticari yapısını ve işleyişini öğrenmeye çalışan bir kişi olarak ürün liderliğinin bizim işletmelerimizle fazlaca örtüşen bir nitelik olmadığını düşünüyorum. Hiç kuşkusuz; firmalarımız ürün liderliği konusunda gayret içinde olmalıdırlar ama mevcut durumda pek çok firma için bu niteliği yakalamak kolay değil.

Diğer yandan bölgemizde pek çok firmanın yeteneklerinin taklit edilemeyen ve özgün nitelikte “temel yetenek” olmadığı da dikkate alınırsa; geriye sadece müşteriye yakınlık kalıyor. Bu da İngilizce CRM olarak kısaltılan müşteri ilişkileri yönetimi demek. Gözlediğim bölgesel ve yerel işletmelerin pek çoğunda pazarlama fonksiyonunun işletilmesinde sorunlar var. Bunun bir parçası olarak da müşteri ilişkileri, ne yazık ki pek ilgi görmeyen bir alan olarak duruyor.

Artık başlayış önce CRM konulu bir kitap alıp okuyarak mı olur, yoksa bir danışmanlık ve eğitim firmasından destek mi alınır; buna firmalar kendileri karar versin. Ama müşteri ilişkileri konusundan kaçınmak mümkün değil. Diğer yandan müşteri ilişkileri konusuna ilgi duymamaya devam edenlerin ayaklarının altındaki toprak her geçen gün daha büyük bir hızla kaymaya devam edecek. Bunu söylemiş olayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder