6 Kasım 2010 Cumartesi

HES Meselesi

HES Meselesi

Gürcan Banger

28 Ekim – 1Kasım 2010 tarihleri arasında TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) düzenlediği bir teknik gezi vesilesi ile Trabzon – Rize – Artvin illerinde idim. Gezinin ilk günü Akocak Hidroelektrik Santrali (Akocak HES), Yukarı Manahoz HES, Günayşe HES, Çamlıkaya HES ve Çaykara Trafo Merkezi inşaatını inceleme fırsatını bulduk. İkinci gün ise tartışmalarının medyada yer aldığı İkizdere Vadisi’nde idik. Bu vadide İkizdere HES, Cevizlik HES, Yokuşlu HES ve İncirli HES’i yerinde inceleme imkânı oldu. Aynı zamanda bu vadide yapılması planlanan diğer santral yerlerini de görmüş olduk. Aynı güm Senoz Vadisi’nde inceleme yaptık.

Gezinin üçüncü gününde ise heyet olarak Artvin’deydik. Burada dünyanın en yüksek rezervuarlı üçüncü santrali olan Deriner HES’in yapımını yerinde inceledik. Ardından Borçka HES’te gözlem ve incelemeler yaptık.

Gezi sırasında Derelerin Kardeşliği Platformu’ndan temsilciler ve değişik vadilerde yaşayan köylüler ile konuşma imkânımız oldu. Diğer yandan EMO’nun Trabzon Şubesi yöneticileri ve diğer illerdeki temsilcileri Doğu Karadeniz’de işleyen veya yapımı süren ya da planlanan santraller hakkında bilgiler verdiler. Özetle; bu gezi sayesinde kamuoyunda sıkça tartışılan HES’ler konusunda bir hayli yeni bilgi ile donanmış olduk. Bu arada bölgede heyelan veya sel nedeniyle felakete uğramış yöreleri inceleme fırsatını da bulduk.

Eskişehir kamuoyu, HES’leri veya enerji üretimi olmayan barajları Sakarya Nehri ve Porsuk Çayı ile bunların kolları üzerindeki su yapıları nedeniyle bilir. Ama HES konusu, Eskişehir’in gündemine Mihalıççık İlçesinin Gürleyik Deresi üzerinde yapımı öngörülen kanal tipi HES nedeniyle geldi. Gürleyik Deresi üzerine yapımı planlanan HES, başta bu yöre halkının çabaları olmak üzere değişik kesimlerin katılımıyla kamuoyuna taşındı. Doğu Karadeniz’de yapılan veya planlanan HES tesislerinin çoğunluğu, kanal tipi olduğundan ve Gürleyik’te planlanan HES’in benzerleri olduğundan bu gezinin izlenimlerini Eskişehir’e taşımanın önemli olduğu kanısındayım.

Kanal tipi HES’lerdeki üretim yaklaşımı, bir ya da iki derenin sularının önünün kesilmesi ve bir havuzda (regülatörde) biriktirilen suyun borularla santrale ulaştırılıp yüksekten düşürülerek enerji üretilmesi üzerine kurulu. Düşen su bir tribünü döndürerek, o da bir jeneratörü harekete geçirerek elektrik enerjisi üretiliyor. Daha sonra enerji, Türkiye sistemine bağlanmak üzere trafo merkezlerine iletiliyor.

Kurala göre enerji üretimi için kullanılacak derenin suyunun tümünün alınmaması gerekiyor. Çevrede mevcut olan bitki yapısı (flora) ve hayvan yapısının (fauna) varlığını sürdürebilmesi için bir miktar suyun (can suyu) bırakılması gerekiyor. Yeterli su bırakılmazsa, çevrenin susuz kalarak özelliklerini yitirmesi ihtimali var. Yeni HES’lerle ilgili tartışmaların bir bölümü, yeterli can suyunun bırakılıp bırakılmayacağı konusu üzerine yoğunlaşıyor.

Doğu Karadeniz’in yılın yaklaşık 10 ayında yağışlı olduğu düşünülürse, can suyu konusunun bu bölge açısından kritik olmadığı düşünülebilir. Diğer yandan Mihalıççık Gürleyik gibi Anadolu’nun çok daha az yağışlı bölgelerinde kalan projeler için can suyu ve doğal çevredeki yaşamın sürdürülmesi birincil önemde.

HES tartışmalarının bir başka kısmı ise (özellikle Doğu Karadeniz’de) beher vadi için aşırı sayıda HES planlanmış (veya lisansı verilmiş) olmasından kaynaklanıyor. Bir HES’in bıraktığı suyu, hemen santralin dibinde bir başka HES projesi alıp enerji üretmeyi planlıyor. Örneğin Rize İkizdere Vadisi’nde yapılmış veya yapımı planlanan 22 tane HES var. Böylece bu vadinin hemen hemen her noktasında bir HES projesi mevcut.

Doğu Karadeniz vadilerinde izlediğim HES işletmesi veya inşaatlarında iyi ve kötü örnekler gördüm. Bazı projeler doğal yaşam çevresinin korunmasına özen gösterilerek ve kaliteli inşaat özellikleri ile yapılmış (adeta doğa ile bütünleşmiş) halde iken bazı örnekler gecekonduya benziyordu. Kötü örneklerin pek çoğunda çevre tahribatı da üst düzeyde olmuştu. Yapımı süren HES projelerinden birisinin heyelana uğranış olması ise bir diğer tuhaf örnekti.

Neredeyse tüm vadilerin her noktasında HES projesi yapılmak istendiği dikkate alınırsa; kötü örneklerin vadiye büyük ölçüde zarar vereceğini öngörmek yanlış olmaz. HES projelerinin uygulanmasında devletin denetimsizliğinin (ya da yeterli denetiminin bulunmayışının) açıkça gözlendiğini söyleyebilirim. Doğal sit belirleme hakkının Koruma Kurullarından alınması sonucu işlerin iyice sarpa saracağı ve çevre tahribatının üst düzeylere varabileceği ihtimalini yabana atmamak lazım. Bu tartışma argümanını ciddiye almak lazım.

Günümüzde elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık olarak yüzde 44’ü doğalgazdan, yüzde 20’si kömürden, yüzde 6’sı ithal kömürden, yüzde 3’ü sıvı yakıttan, binde biri jeotermal ve rüzgâr enerjisinden ve son olarak yüzde 25’i sudan üretiliyor. Kabaca bir ifade ile elektrik enerjisinin yüzde 53’ünü ithal girdilerle yapıyoruz. Diğer yandan yine yaklaşık olarak elektriğin yüzde 70’ini çevreyi kirleten / kirletebilecek girdi ile gerçekleştiriyoruz. Bu durumda çok daha temiz bir enerji girdisi olan suyu kullanmak veya kullanmamak karşımıza bir soru olarak çıkıyor. Boşa akan her litre suyu, dışarıdan aldığımız doğalgaz veya petrol olarak ödüyoruz. Bildiğiniz gibi; enerji için dışarıya ödediğimiz meblağ ise dış ticaret açığı ile cari açığın büyük bölümünü oluşturuyor.

Karşımızda bir açmaz var. Çevreyi korumak için HES’leri yapmayacak mıyız yoksa daha fazla enerji faturası ödememek için doğa tahribatına razı mı olacağız? Bu soruya bir cevap bulmak kolay değil. Ama şu nokta açık ki; bu soruya verilebilecek en hatalı cevap siyasal iktidardan (dolayısıyla devletten) geliyor. İktidar ve devlet, kendi plansızlığını ve denetimsizliğini yanlış kararlarla ülkenin ve toplumun üzerine yıkıyor. Doğu Karadeniz’de gördüğümüz gibi halk ikiye bölünüp birbirine karşı düşmanca tavır içine girebiliyor.

Neyin yanlış olduğuna girmeden önce bir konudaki net kanaatimi paylaşayım. Yağış ve doğa şartları farklı olduğundan Gürleyik Köyü’ndeki HES projesi ile İkizdere’deki bir başka HES projesini aynı bakışla değerlendirmek mümkün değil. HES değerlendirmelerinde tüm ülke için genel geçer bir kanaat geliştirilmesinin mümkün olmadığı kanaatindeyim.

Neyin yanlış olduğuna gelince; anlaşılıyor ki; vadi ve havza bazında iyi ve tümleşik planlama yapılmamış. Muhtemelen su gelirleri yanlış belirlendiğinden santral güçleri olması gerekenden çok daha büyük olarak projelendirilmiş. Bu nedenle Doğu Karadeniz’de işleyen HES’lerin neredeyse tamamı, kurulu güçlerinin çok altında çalışıyor. Diğer yandan inşaatı süren projelerin çevre tahribatı konusunda denetimleri yapılmamış veya kâğıt üzerinde geçiştirilmiş. Gözle görünür bir doğa tahribatı oluşmuş. Ayrıca projelerin elektromekanik bölümlerinin yapımında (bazı projelerde) ucuz olsun diye hatalı seçimler yapıldığı kolayca gözleniyor. Son olarak; HES’lerin Türkiye elektrik sistemine bağlanması konusu üzerinde yeterince çalışılmış gibi bir durum görünmüyor; adeta iletim ve dağıtım işi tam, verimli ve bütünleşik olarak planlanmamış.

Plansızlık, yurttaşın katılımını dikkate almamak, halkın rızasına önem vermemek, çevre ile doğaya karşı özensizlik ve yüksek oranda cehalet… İşte; Doğu Karadeniz gezisinin özü bu…

http://www.duyguguncesi.net
http://www.gurcanbanger.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder