9 Kasım 2010 Salı

Demokrasi ve Uzlaşma Kültürü

Demokrasi ve Uzlaşma Kültürü

Gürcan Banger

Gerginlik üzerinden yaşamı düzenlemek, pek çok yönden geri kalmış toplumlara has bir özellik… Daha da kötüsü, hem iç hem de dış güçler bu özelliğe sahip toplumları bölerek kullanma yönünde bir araç elde etmiş oluyorlar. Demokrasi, uzlaşma ve ortak payda kültürüne sahip olmayan toplulukları etnik, dinsel ve kültürel eksenlerde parçalamak ve bu parçaları birbirine düşman yapmak daha kolay gerçekleşiyor.

Gerginlik, karşıtlıklar ve uzlaşmazlıklar, geri kalmış topluluklarda önce ailede, sonra okulda ve ardından sokakta öğreniliyor. Sorunların çözümü adeta bu olumsuzluklara endeksleniyor. Karşı tarafı yok edince sanki çözümün kendiliğinden geleceği gibi bir ön kabul oluşuyor.

Yaşadığımız toplumda da durum çok farklı değil. Yaşamı ya siyah ya da beyaz gibi iki karşıt uç olarak anlamak, sosyal bakış açımızın vazgeçilmez unsuru haline gelmiş adeta. Siyasete bakışımız, bir başka insanı sevişimiz ya da bir takıma olan taraftarlığımız da böyle. Grilere tahammül edemiyoruz.

Pek çok örnek göstermiştir ki; birlikte iş yapmakta çok başarılı değiliz. Bunu şirket kurarken de bir dernekte çalışırken de gözlüyoruz. Bizim için işbirliği, ‘ezelden ebede kadar birlikte olmak’ anlamına geliyor. İşbirliklerinin zamana veya konuya bağlı olabileceğini kabul edemiyoruz. Bu nedenle biten sevgilerin veya ilişkilerin, karşılıklı tarafların birbirlerini yok etme noktasına gelebildiğini görüyoruz. Kabul görmemiş sevgilerin, değişen duygusal seçimlerin veya biten iş ortaklıklarının namlunun ucuna dek uzanabilen olumsuz sonuçları olabiliyor.

Toplumun tamamını ilgilendiren sosyal, ekonomik veya siyasal konulara geldiğimizde; işbirliğinin ve ortak payda oluşturma ile uzlaşmanın önemi daha açık biçimde ortaya çıkıyor. Biliyoruz ki; toplumda çok farklı görüşler ve yaşam biçimleri var. İnsanlar; düşüncelerine, inançlarına veya geleneksel kültürlerine göre – yasalar çerçevesinde kalmak üzere – çok farklı biçimlerde yaşıyorlar. Bu yaşam modelleri arasında çoğunluğu oluşturanlar da var azınlıkta kalanlar da…

Dünyayı siyah – beyaz olarak anlama yanlışı, kendisini ortak payda ve uzlaşma anlayışında da ortaya koyar. Şöyle ki; farklı görüşlerin oylanması sonucunda oluşan tablo, bir ortak payda veya uzlaşma olarak kabul edilir. Seçilenin, seçilmiş ve herkesçe benimsenmiş olduğu kabul edilir. Hâlbuki konuya diğer açıdan bakıldığında; böyle bir anlayışın, seçilmeyen için ortak paydanın ve uzlaşmanın dışında bırakılmak anlamına geldiği görülür.

Eğer bir sosyal toplulukta demokrasi fikri varsa, böyle bir durumda çoğunluğa dayalı oylama ile yapılan seçimler, ortak paydayı ve uzlaşmayı değil; aksine ayrılık hatlarını keskinleştirir ve derinleştirir. Bu nedenle – şekli ne olursa olsun – çoğunluğu esas alan oylama istemleri, ortak payda oluşturmanın ve uzlaşmanın temel aracı olarak kabul edilemez. Bir toplumda seçim sisteminin var olması, orada ne demokrasinin varlığını ne de sosyal ortak payda ile uzlaşının mevcudiyetini gösterir. Çağdaş demokrasi, farklı olanın farklılığını sürdürebilirken, toplumun diğer kesimleri ile ortak ilkeler ve hedefler benimseyebilmesi – bu anlamda ortak paydalarda buluşması – demektir.

Bugün artık pek çok nüanslar içeren demokrasi kavramı, halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi demektir. Demokrasi, bulunulan çağa ve sosyal ortama göre bazı farklılıklar gösterebildiği gibi, o çok yönlü çağa ait bazı olguların öne çıkmasını da sağlar. Bugün ortak payda ve uzlaşmayı öne çıkaran demokrasi fikrinde vazgeçilmez unsur iletişimdir. Hele Türkiye gibi bir ülkenin olmazsa olmaz şartı olan sosyal uzlaşı açısından bakıldığında; demokrasinin ön koşulu kaçınılmaz biçimde iletişimdir. Kısaca; demokrasi iletişimdir.

Çok farklı yaşam modellerinin, farklı dünya görüşlerinin ve farklı duygusal biçimlerin bir arada yaşandığı toplumlarda da demokrasi gerçek anlamda var olabilir. Bunun için toplumdaki farklı kesimler ve yurttaşlar arasındaki iletişim olanaklarının ve fırsatlarının zenginleştirilmesi ve yaygınlaştırılması şarttır. Bir araya gelişler demokrasi ihtimalini ve potansiyelini artıracaktır. Ama öncelikle demokrasinin çoğunlukçu seçimden önce iletişime ihtiyaç duyduğunun fark edilmesi gerekir.

Gazete manşetlerine bakın. TV kanallarının haber, yorum ve tartışma kuşaklarını izleyin. Yapılanlar; uzlaşma ve ortak paydadan mı yana? Toplumun gerginliği azalsın diye mi yoksa gerginlik artsın diye mi çaba veriliyor? Gerginlikten ve uzlaşmaz karşıtlıktan şikâyet edenler kendileri de bu olumsuzlukların artışı yönünde katkı yapmıyorlar mı? Sanırım; toplumun olumsuzluklarından şikâyet edenler öncelikle yaşamın aynasında kendilerini görmeliler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder