8 Mayıs 2010 Cumartesi

Beni Dinler misin, Anne…

Beni Dinler misin, Anne…

Gürcan Banger

Bir zamanlar –sanırım ortaokul yıllarımdı– bir roman yazma merakı içindeydim. Duygusal yoğunluklar içinde bir sürü karalama yaptım. Ama her seferinde hikâye eksik gibi göründü gözüme. Yaşam deneyimimi, bir roman yazmak için yetersiz bulmuştum. Sonraki yıllar bazen yavaş, kimi zaman hızlı ama kaydını tutması zor bir tempo ve yoğunlukta geçti. Yaşadığım olaylarla birlikte duygularımda ve duyumsama tarzımda değişiklikler oldu. Şimdi kendime soruyorum da; seninle ilgili olanlar sanki hiç değişmemiş gibi…

İlkokulda iken bir Anneler Günü kutlamasında bir şiir okuma görevi bana düşmüştü. Yokluğunun da verdiği acıyla kelimelerin boğazımda ilmeklere dönüştüğünü hatırlıyorum. O an yüreğim tarifi zor heyecanla patlayacak gibiydi. İşte; o gün bu gündür, bunlar –sadece anne sözcüğünün bile içerdiği bu duygusallık– bile hemen hiç değişmedi.

Düşünüyorum da; Anneler Günü hakkında, senin günün hakkında duygusal olmayan bir şeyler yazmak mümkün mü? Seni ve Anneler Günü’nü her hatırladığımda aklıma sadece çok uzun yıllardır yokluğunun bana öğrettikleri geliyor. Bunları zihnimden bir film şeridi gibi geçirirken ise içinde duygusal olmayanları seçebilmenin mümkün olmadığını görüyorum.

Yaşasaydın eğer, mutlaka sevgi için benden daha fazla zamanın olurdu. Benim çevreme verebildiğimden çok daha fazlasını paylaşabileceğinden eminim. Senin sınırsız duygusal zenginliğini paylaşamadığım için üzgünüm.

Her şey, uzun yıllar önce birbirimizi kaybetmemizden ibaret değil. Senin o sonsuz yolculuğa gidişinle paylaşma fırsatını kaybettiğimiz başka şeyler de var, anne. Biliyor musun; birlikte mücadele etme şansını da yitirdik gidişinle. Belki de en çok buna üzülüyorum.

Bu ülkede ‘istenen ve beklenen ortalamadan’ farklı olmak kolay değil. Vatandaşsız bir ülke olmayacağı halde kimi zaman yurttaş olmanın zorlukları var. Bunu ne kadar hissetmiştin bilmiyorum ama bir kadın ve bir anne olmak çok daha zor… Örneğin ülkede kadınlar, sadece ‘kadın oldukları’ için zulme uğramaya devam ediyorlar. Hâlâ evinde şiddet gören kadınların haddi hesabı yok. Sadece bizim ülkemizde değil; dünyada da eşitsizlik ve zulüm kol geziyor. Kadınlar tüm işlerin üçte ikisini yaptıkları halde gelirin ancak yüzde 10’una sahip olabiliyorlar. Eğer gidişinle ayrı düşmeseydik, bu adaletsizlik karşısında birlikte mücadele edebilirdik.

Mahalle baskısı bir yana dayak, töre cinayetleri, temsilde adaletsizlik, eğitim fırsatlarını eşit kullanamama veya ailenin iş yükünü birkaç kat yaşama kadınları çepeçevre sarmış halde. İstatistikler ülkemizde kadınların yarıdan fazlasının aile içi şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Olsaydın eğer, birbirimize ayıracağımız zamanın bir bölümünü, bu eşitsizliği yok etmek için birlikte çalışarak harcayabilirdik.

Çevreme şöyle bir bakıyorum, anne. Sosyal adaletsizliklerin, ekonomik eşitsizliğin ve en önemlisi yoksulluğun en ağır sonuçlarını kadınlar yaşıyor. Cinsel istismarın ve tacizin odak noktasında kadınlar yani anneler var. Ne yazık ki; bu durumu değiştirmek için verilen mücadele yeterli düzey ve içerikte değil. Kadınların hak, özgürlük ve sosyal eşitlik savaşımında bana düşeni yapmaya gayret ediyorum. Sağ olsaydın şimdi birlikte yapacaklarımız da olurdu. İki, birden iyidir, değil mi anne?

Dikkatimi çeken bir nokta var. Anneler günü, her yıl bir kez kutlanıyor. Tüm dünyada… Ama bu özel gün, sanki bir ekstra ‘kâr fırsatı’ haline dönüşmüş. Pek çok özel günde olduğu gibi; sevgi yerine tüketim eğilimleri teşvik ediliyor. Sanki anneler için harcanan para, bizi ve sizi daha fazla mutlu edecekmiş gibi… Sen, hak ettiğin sevgi ve saygıyı hissetmekten mi yoksa muhtemelen pek az kullanacağın bir hediye almaktan mı mutlu olurdun, anne? Benim sana bir hediye alabilecek zamanım da olmadı zaten.

Okuryazar olduğunu hatırlıyorum. Hangi düzeyde bir okulu bitirmiş olduğunu ise bilmiyorum. Bir kursa birlikte gittiğimiz hayal meyal zihnimde beliriyor, demek ki belli bir eğitim görmüşsün. Bunu sorduğumda, bana anlatacak kimse de kalmadı etrafımda. Küçücük bir çocukken ben, birlikte sinemaya giderdik. Hatırlıyorum; film izlemeyi severdin. O zamanlar bu şehrin tahta sıralı sinemaları vardı.

Sorun, sadece senin yokluğun ve benim bundan kaynaklanan ızdırabım, sana olan özlemim değil. Bugün ülkemizdeki kadınların yüzde 20’si okuma ve yazma bilmiyor. Muhtemelen pek çoğu, senin gibi film de izlemiyor. Okuma çağına geldiği halde okula gidemeyen kız çocuklarının 8-9 milyon dolayında olduğu tahmin ediliyor. Bu genç insanların geleceğin anneleri olacağını öngörürsek, yeni kuşakların geleceği hakkında zihnimizde kuşku soruları oluşuyor. Annelerin sağlam ve aydınlık bir gelecek için daha fazla mücadele etmeleri gerekiyor.

Bir sonraki Anneler Günü’nü daha eşitlikçi, adil, barışçı ve güzel bir gün olarak kutlayalım, anne… Uzun zamandır ayrıyız. Uzaklardasın. Beni dinliyor musun? Sesim sana erişiyor mu? Sen beni uzaklardan da olsa duyarsın, değil mi anne?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder