8 Mayıs 2010 Cumartesi

Bulanık Mantık

Bulanık Mantık

Gürcan Banger

Günümüzde iyi bilindiği gibi; mevcut bilgisayar teknolojisinin altyapısı ikilik sayı sistemi ve ikili mantık üzerine kuruludur. Bu sistemde her bilgi 0 veya 1 olarak ifade edilir. Bu yaklaşımın günlük dildeki görünümü, “var – yok”, “evet – hayır” veya “açık – kapalı” gibi ikililerle ifade edilebilir.

Temelini Eski Yunanlı düşünür Aristo’dan alan ikili düşünüş sistemi, zamanla tüm düşünsel yaşamın ana ekseni haline gelmiştir. Gene günlük dilden bir örnekle ifade edersek; ikili yaklaşım, havadan söz ederken “sıcak – soğuk” gibi bir daraltma yapar. Bu sistemde havanın “az soğuk” ya da “biraz sıcak” olduğunu söylemek mümkün değildir. İkili mantığa göre hava sıcaklığından söz ederken ancak “sıcak” veya “soğuk” dememize imkân sağlanır.

Azeri bilim adamı ve matematikçi Lütfi Askerzade’nin 1965’te yayınlanan ünlü makalesi ile başlayan süreçte ikili sistemin dışına çıkan yeni bir yaklaşım geliştirildi. Bu yaklaşıma “Bulanık Kümeler” ve “Bulanık Mantık” adı veriliyor. Bu sistemde “0 – 1” ikilisinden farklı olarak çok değerli bir yaklaşım kullanılıyor. Dolayısıyla örneğin hava sıcaklığından söz ederken; “az soğuk”, “biraz sıcak” veya “çok sıcak değil” gibi çoklu değerlerden söz etmek mümkün oluyor. Böyle bu çoklu dil sayesinde yaşamın ve evrenin gerçekliğine daha çok yaklaşabilmek mümkün oluyor. Önümüzde dönemde 0-1 tabanlı bilgisayarların da bulanık mantık esasını kullanan bilgisayar teknolojisi ile değişmesi bekleniyor. Böylece işlem hızının çok daha yüksek hızlara ulaşması mümkün olacak.

Burada insanlığın gelişiminde önemli bir özelliği vurgulamam lazım. Bilim ve teknoloji alanındaki değişmeler sadece buralara sıkışıp kalmıyor. Bilimsel ve teknolojik değişim, kısa sürede yaşamın ekonomik, sosyal, kültürel ve sanatsal boyutlarından da değişim, dönüşüm ve açılımlara vesile oluyor. İkili mantığın yerini bulanık mantığın almaya başlaması ile birlikte böyle bir değişimi yaşamın her alanında görmeye başlıyoruz.

Örneğin çamaşırın kirliliğine göre deterjan ve su kullanımını ayar eden çamaşır makinelerinin temelinde bulanık mantık yaklaşımı var. Benzer biçimde; trafiğin sıkışık durumuna bakarak trafik ışıklarının yanma sürelerinin ayarlanmasında bulanık mantıkla kodlanmış bilgisayar yazılımları kullanılıyor. Çağımızın yeni otomobilleri yakıt tüketimini düzenlemek, sıcaklık ve basınç ayarlarını yapmak için çevreyi denetlemek ve buna göre ayar yapmak üzere bulanık mantık yaklaşımından yararlanıyor. Bir başka deyişle; gerçek anlamda “akıllı” olarak isimlendirilen neredeyse tüm teknolojik ürünlerin altyapısından bulanık mantığa ilişkin unsurlar yer alıyor.

Bilimsel ve teknolojik gelişmeler, en kolay ve hızlı uygulamalarını gene ekonominin ve iş dünyasının ürünlerinde buluyor. Kâr güdüsü ve yeni ürün geliştirme heyecanı, firmaların ar-ge ve inovasyona (yenilikçiliğe) yönelerek yeni bilimsel ve teknolojik açılımlardan yarar sağlamasına neden oluyor. Sosyal alanlarda ise bu değişimin sonuçlarını görmek kimi zaman daha geç dönmelere kalabiliyor. Diğer yandan toplumların değişime adapte olmalarına ilişkin “sosyal sermaye” yetenek ve yatkınlıklarına da dikkat etmek gerekli. Hele Türkiye gibi henüz her kategoride bağnazlık hastalığından kurtulamamış toplumlarda olumsuz örnekleri daha sıklıkla görebiliyoruz.

Eğer yaşadığımız toplum, çağın önemli gelişmelerinden birisi olan bulanık mantık yaklaşımını yeterince doğru kavrarsa; muhtemelen “laik – dinci”, “sağcı – solcu”, “bizden – öteki” gibi ikili ayrımcılık örneklerini daha az yaşar. Bir başka deyişle; yeni düşünce sistemlerine açık olabilmek, toplumun bir arada yaşama özelliklerini de geliştiren bir olgudur.

Dünyada geliştirilmiş teknolojik ürünlere erişme konusunda fazlaca sorunumuz yok. ‘İyi alıcılar’ olarak başka ülkelerde üretilmiş yüksek teknoloji ürünlerine dünyanın parasını ödüyoruz. Ama onların arka planındaki buluşçu, yaratıcı ve yenilikçi düşünme sistemini edinmede ve içselleştirmede –ne yazık ki– çok başarılı değiliz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder