18 Mayıs 2010 Salı

Futbol, Fanatizm ve Şiddet

Futbol, Fanatizm ve Şiddet

Gürcan Banger

2009-2010 futbol sezonu, pazar gecesi oynanan 3 önemli maçla sona erdi. Bursaspor bir farklılık yaratarak üç İstanbul takımı ile Trabzonspor’dan sonra ligin beşinci şampiyon takımı oldu. Bir zamanlar çok yaklaştığı şampiyonluğu Eskişehirspor’un da yakalaması özlemi içindeyiz.

Pazar akşamı TV kanallarında izlediğimiz sadece futbol değildi. Özellikle Fenerbahçe – Trabzonspor maçından sonra yaşananlar, üzerinde düşünülmesi ve önlemler alınması gereken olaylar olarak dikkati çekti. Kendi stadını yakmayı düşünebilen fanatik taraftarları, sade vatandaşların ötesinde toplum ve devlet yönetiminden sorumlu olanlar anlamalı. Başkalarına ve devletin güvenlik güçlerine saldıran fanatik kişileri, adeta tekil ve kaza eseri bir şeyler olmuş bitmiş gibi karşılayamayız. Bu tür olayların tekrar yaşanmaması için sürecin başından sonuna kadar her aşamasında önlemler alınmalı.

Pazar akşamı yayıncı kuruluşun kanalında ağırlık olarak FB-TS maçını izledim. Maç sonunda da kısa bir süre ‘futbol yorumcularının’ bu maçla ilgili yaklaşımlarına tanık oldum. Doğrusu; stadyumda ve Kadıköy’de şiddet olayları yaşanırken TV kanallarında FB kalecisini, Alman teknik direktörünü ya da İspanyol santrforunu hedef gösteren ‘yorumları’ (dolayısıyla ‘futbol yorumcusu’ kılığına bürünmüş kişileri) anlamak mümkün değildi. Bu insanlar stat yakabilen veya güvenlik güçlerine kadar taşlı – sopalı savaş açan fanatiklerin bu sporculara, yöneticilere ya da onların ailelerine yönelebilecek olası saldırılardan sorumlu olacaklar mı? Yorum adına yaptıklarının, şiddete hedef göstermek olduğunu fark etmiyorlar mı? Herkes, şiddetin oluşumunda yarattığı katkının cezasını çekmeli.

Çok sayıda nedenden dolayı toplum, ruh hali bozuk bir noktaya geldi. Her vesile ile bu ruhsal arızaların görünümlerini yaşıyoruz. Futbol da bunun en iyi bilinen sahnelerinden birisini oluşturuyor. Futbol yorumcularının, ne yaptığını bilmez futbol yöneticilerinin taraftarları tahrik etmeleri ile konu içinden çıkılmaz hale geliyor. Ama ne yazık ki, konuşan konuştuğu, yapan yaptığı, tahrik eden ettiği ile kalmaya devam ediyor. Stadyumların kapı girişlerinde sıkı denetim yapılmasına rağmen -en azından ben öyle sanıyorum- bunca yanıcı, yakıcı ve patlayıcı madde nasıl olup da futbol alanlarına girebiliyor? Tüm bunlara bir son vermenin zamanı çok geçti.

Futbol alanlarında sıklıkla gözlediğimiz iki ilişkili olgudur fanatizm ve şiddet. Fanatik taraftarlar, stadyumların koltuklarını kırıp oyun alanına atarlar; sahaya girip hakeme ve karşı takımın oyuncularına saldırırlar. Oyunun ‘kazan – kaybet’ mantığını bir yana bırakıp adeta kan içmek istercesine çılgın bir saldırıdır bu.

Fanatik şiddet, (pazar gecesi maçtan sonra da izlediğimiz gibi) her zaman futbol alanında gerçekleşmez. Çoğu zaman bu saldırganlığa oyunun diğer azmettirici aktörleri de katılırlar: Kulüp yöneticileri, takımların oyuncuları ve teknik kadro… Bu eylemde genelde göz kaçanlar da vardır: Kışkırtanlar ve hedef gösterenler… Bunlar, çıkar sisteminin olağan bir parçası gibi durup adeta saldırı emrinin verilmesine ve uygulanmasına vesile olurlar. Bunu da adeta takımın mağduriyeti gibi ‘yüce’ bir misyon adına yaptıklarının düşünülmesini sağlamaya çalışırlar.

Futboldaki fanatik şiddetin arkasında gerçeklerin saptırılması vardır. Hakemin söz konusu takıma karşı olduğu fikri yayılır. Federasyonun ilgili takıma ‘düşmanca’ bir tavrı olduğu kulaktan kulağa fısıldanır. Fanatik şiddet, saldırı görevini yerine getirdikten sonra bu kışkırtıcılar, hiçbir şey olmamış gibi kendi ‘köşelerinde’ yaşamaya devam ederler.

Fanatizm, tanım olarak kişiyi bir din, düşünce, parti veya kulüp uğrunda aşırılıklara sürükleyen ‘kör tutku’ demektir. Bu taımda dikkat edilmesi gereken iki farklı var. Birincisi; öncelikle fanatizme neden olan bir ‘taraftarlık’ ruhunun bulunmasıdır. İkincisi; bu taraftarlığın bir ‘kör tutku’ halini almasıdır. Dolayısıyla fanatizm, akıl dışılık demektir. Aklın egemenliği ortadan kalkınca da devamında şiddetin gelmesi normaldir.

İnsan, taraftar olmayı seçebilir ama fanatik olmayı seçmez. Fanatizm, kişinin cehaleti ile de ilgisi olmakla beraber fiziksel ve ruhsal özelliklerine uygun bir ruhsal bozukluk halidir. Bana sorarsanız “iflah olması” zor bir hastalıktır. Ama yine de tedavisi gerekir.

Kimi zaman fanatizmin arkasında başka gerçekler de bulunabilir. Kişiler, bazı eksiklik ve zafiyetlerini saklamak için fanatik bir görünüme bürünebilirler. Bunu saklamak için de bu tutum ve davranışlarını ‘milli, maneviyatçı, ahlaki’ görünümlerle üstünü örtmeyi tercih edebilirler. Genelde geçmişlerinde saklanacak (eziklik, ayıplılık gibi) sorunlu yanları olanların tercih ettikleri yöntemlerden birisidir fanatik şiddet.

Fanatizmi ve buna bağlı şiddeti, görmek için kendimizi spor alanlarına kilitlememize gerek yok. Yaşamın her kesiminde fanatiklerle karşılaşmak mümkün. Eğer çevrenizde fanatik teröristler görmekte zorlanıyorsanız, örneklerini televizyon programlarında veya gazete köşelerinde de bulabilirsiniz. Genelde incir çekirdeğini doldurmaz konularla zaman geçiren bu kişiler, kendi zafiyet ve eksikliklerine dokunan bir konu olduğunda canavar kesilirler; saldırırlar, saldırılması için hedef gösterirler. Görevlerini yerine getirirken kamu birimleri dahil güç kullanımında kendilerine sınır tanımazlar. Önüne geleni işaret ve ihbar etmekten geri durmazlar.

Fanatizm ve buna bağlı şiddet sorununun sadece şikâyet etmekle çözülemeyeceğinin farkındayım. Bu iş, sabırla ve azimle sürdürülebilir çalışmayı gerektiriyor. Fanatizme savrulmuş olanları kurtarmak belki de mümkün değil. Ama onlardan etkilenenlerin cehaletini gidererek daha saygılı, hoşgörülü ve empatik bir dünyaya ulaşabiliriz. Fanatiklere sadece acıyor, cehalete karşı insanca mücadele edenlere akıl, hızlı düşünce ve acil önlem gücü diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder